31 Ağustos 2012 Cuma

Doğal yaşam

Dönem dönem bazı “tarzların” popüler olduğunu görüyoruz dünya üzerinde. Şu sıralar bir “doğal yaşam” modası var yaygın olarak. Doğal beslenme, doğal ebeveynlik, doğal doğum… Elbette her şeyin doğal olanı en doğrusu, keşke her açıdan öyle yaşayabilsek ama bunu bir zorunluluk, bir zorlama haline getirmek de beni rahatsız ediyor.
Yeni birkaç blog keşfettim, doğal olmak konusunda. Yazılanların birçoğuna katılmamak elde değil, organik besinleri seçmek, kimyasallardan uzak durmaya çalışmak önemli ve yararlı elbette ama doğal yaşamak adına modern tıbbı reddetmek ne kadar kabul edilebilir, bilmiyorum. Kolay ilaç kullanmayı ben de asla onaylamıyorum, mümkün olduğunca, anneler ısrar etmedikçe, ilaç önermemeye çalışıyorum ama aşılara, vitaminlere(özellikle yenidoğana K vitamini yapılmasına), demir desteğine karşı olmak için “ben doğal yaşamayı seçtim” demekten daha fazlasına sahip olabilmek gerekir bence. Çocuğun haklarını savunacağım derken onun sağlıklı yaşam hakkını elinden alabileceğinin farkında olmamak ürkütücü. Günümüzün popüler konularında biri de “tıbba ve doktorlara karşı savaş” olduğu için böyle bir yaklaşımın da ortaya çıkması normal tabi. Klasik tıp dönemlerinde insanların ne basit hastalıklardan öldüğünü bilmeden modern tıbbı aşırı teknoloji kullanmakla suçlamak, basite kaçmak oluyor biraz. Defansif tıp gerçeği elbette var ama insanların artık doktorların da insan olduğunu, ne kadar diğer mesleklerden farklı/üstün yanları olsa da, bu işi yapanlarında normal insan dürtülerine sahip olduğunu, kendisine saldırıldığında ya da böyle bir ihtimal ortaya çıktığında savunmaya geçmek durumunda olabileceklerini kabul etmeleri gerekiyor. Bir taraftan doktorlardan “mükemmel” olmalarını beklerken diğer taraftan yapılan işi küçümsemek, “ben daha iyi bilirim”, “ben daha iyi yapabilirim”, “ben de doktor kadar oldum” ya da direk “ben de doktorum” diyebilenlerin yanına “benim içgüdülerim doğal olarak daha doğrusunu söyler”cileri eklemek gerekiyor artık. İçgüdülerimizle yaşamak birçok açıdan belki çok eskilerde kaldı ama şu sıralar “her şeyi bilip de içgüdülerle yaşıyor gibi yapmak” popüler durumda.
 
Çocuk yetiştirmek konusunda doğal yaklaşım da bu dönemde popüler konulardan biri. “Doğal ebeveynlik” isimli kitabı okumaya başladım ama sonunu getiremedim hamileliğimin ilk başlarında. Katı kurallar, erken dönemde sıkı disiplin, çocuğu hayatımıza adapte etmek bana da çok mantıklı gelmiyordu ama çocuğu onun isteklerine göre yetiştirmek, tüm taleplerine koşulsuzca, istediği yönde cevap vermek de en az diğeri kadar kabul edilemez geliyor. Bunun ortası yok mu, elbette var. Amaç bir çocuğu sadece “büyütmek” değil, aynı zamanda “yetiştirmek” olmalı, hayvanlar gibi “içgüdüsel ve doğal olarak” değil, bir birey olacak şekilde “akılcı ve doğal olarak” olması daha anlamlı diye düşünüyorum. Evet, o minik canlı kendisi için birçok doğruyu zaten gösterecek, onun taleplerine açık olmak şart ama onun bilmediği birçok şey de çıkacak karşısına, o durumda ona yardımcı olmak için bilimden ve tecrübelerden yararlanmak da önemli diye düşünüyorum.
 
Çocuk yetiştirmek ile ilgili konular her zaman kafamda olsa da bebeğime yaklaştıkça daha ön plana çıkıyor. Birçok konuda net bir duruşum var, Ayhan’la da birçok somut olayda fikir alışverişi yapıyoruz, neyse ki tavrımız benzer, zaten ister istemez bana öncelik tanıyor ama bebeğimizle yaşamaya başladığımızda fikirlerimin daha belirginleşeceğine eminim. Bir süre daha gebeliğin bilmediğim (ya da az bildiğim) sularında debelenmeye devam edeceğim, yeni yılda teorik bilgilerimi ve “içgüdülerimi” yaşama şansım olacak, sabırsızlanıyorum…


28 Ağustos 2012 Salı

20. hafta- Herkes bilsin…

Biz iyiyiz… Böyle söylemeyi seviyorum, kuzucuk 20. haftasına girdi, kontrolüm vardı bu gün. Tam 280 gr olmuş, artık karnımda yatamıyor, oturuyordu. Alanı daralıyor tabi, o büyüdükçe. Yüzünü göstermedi, doktor amcasının ısrarına rağmen sürekli arkasını döndü, profilden bir görüntü alabildik ama el salladı yine, sevimli ufaklık. Çok güzel görünüyor, inanılmaz geliyor hala bana. Ölçümleri, görüntüleri iyiydi, sıkıntılı bir durum yok gibi görünüyor. Ben de iyiyim, 1 kg daha tartı almışım, yarıdayız, toplamda 3 kg oldu. Oldukça iyi gidiyorum. Yeni hedefimiz ikinci düzey US, bu haftalarda onu yaptırmamız gerekiyor, doktorum da önerdi, ben de planlıyordum zaten. Biraz daha uzun sürede iç organların incelenmesinin yapıldığı bir tetkik, önerilen bir perinatoloğun yapması, İstanbul’da olmayı seviyorum böyle durumlarda, önümüzdeki haftalarda yaptıracağım.




Uzak çevremize söylemek için hedefim 20. haftaydı. Zaten artık beni gören kimseden saklayabilmeme imkan yok, bir “göbek” şeklinde dolaşıyorum ortada. Saklamak da istemiyorum, herkes bilsin istiyorum. Bunun en kolay yolu da sosyal medya. Bir ilan gibi duyurabilirim sanırım.
 
Bu hafta biraz gerildim, bir gün otururken göbeğimin çok büyüdüğünü düşündüm, sonra onun içinde bir bebek olduğunu, benim bebeğim olduğunu… Evet, çok güzel bir şey, mutlu oluyorum, sonuçta planlı bir bebek ama tüm hayatımın değişeceği fikri geldi sonra aklıma, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bir başka canlının tüm sorumluluğunu almak korkutucu geldi. Önceliklerin değişmesi, şimdiye kadar tanımadığım birini çok sevmek, hayatın merkezine oturacağını ve hep orada kalacağını bilmek, değişik duygulara sebep oluyor. Ya ben çok büyütüyorum ya da insanlar çok hafife alıyor bu durumu, aynı şekilde hayatın devam etmesine imkan olabileceğini düşünemiyorum. Sanırım biraz da değişikliklerden fazla ürken biri olduğum için bana garip geliyor, mezun olmak, evlenmek, iş değiştirmek benim için travmatik durumlar, çocuk sahibi olmak ise en büyüğü… Neyse ki evde bu duyguları yaşayan sadece benim, Ayhan çoktan hazır gibi baba olmaya, sanırım bu durum da kişilikle ilgili. O uzun süredir çocuk sahibi olmayı istiyordu, erteleyen hep bendim. Geçen gün bana “bebeğimi çok seviyorum” dedi, “görmeden nasıl çok seviyorsun?” diye sordum, “ben o hiç var olmadan önce sevmeye başladım” diye cevap verdi. Böyle olduğu için çok şanslı olduğumu biliyorum, demek ki “baba olmak için bebekle biraz zaman geçirmek gerekir” teorisi her aile için geçerli olmuyor. Bu halim kısa sürdü tabi ki, planlar yapmaya ve onu görmek için sabırsızlanmaya kaldığım yerden devam ettim.
 
Bu hafta benim için bir konu da daha dönüm oldu, alışveriş… Altı aydan önce alışveriş yapmayı planlamıyordum ama alınacak çok eşya olduğunu ve sonra benim hareketlerimin de zorlaşacağını düşününce bir yerlerden başlamaya karar verdim. Tabi ki en eğlenceli kısmından, giysiler… Kız olduğunu öğrenen herkesin bana hatırlattığı “kız bebekler için çok güzel giysiler var, erkeklerinki hep aynı” söylemini kendim gözlemledim. Evet, kız bebekler için daha renkli, daha süslü, daha çeşitli giysiler var ama bence erkeklerinkiler de eğlenceli. İlk dönemler için alışveriş yaptığımızdan süsten çok rahat ve kullanışlı olmaları önemliydi. Bolca düz beyaz tulum, body, şapka, çorap, eldiven, battaniye… vs aldım ben. Sonra onları görünce babacık da heveslendi, bir kez de onunla çıktık, o ne kadar renkli, esprili giysi varsa onlara yöneldi, böylece dengelemiş olduk. Çok şirin şeyler aldık, onlara baktıkça gelmesi için daha da sabırsızlanıyorum. Bebek giysileri için Mothercare, Chicco favorim, ayrıca H&M’de esprili bodyler var, çok eğlenceli, Baby Gap’da görülmesi gerekenlerden. Bir süre giysi bakmayı düşünmüyorum, en azından ilk 3 ay için. Sonrası için alabilirim, dayanamazsam, hem o dönem için daha fazla seçenek var. Ayrıca Mothercare’den bir banyo seti alım, küvetle birlikte içinde havlu, sünger… vs’e var, o da çok şirin tabi ki, bir de manikür seti, çok şık bir çanta da tırnak makası, törpüsü, saç fırçası, tarağı, diş fırçası, termometresi var, çok kullanışlı geldi bana. Ayhan’a gösterince o da banyosu ve masajları için heveslendi. Şimdilik bu kadar, diğer ihtiyaçları, özellikle büyük olanlar için de araştırma içindeyiz bu dönemde, marka-model seçmeye çalışıyoruz, bir de tabi gerçekten ihtiyacımız olacakları belirlemeye… Yani her şey yolunda, bakalım ikinci yarı da aynı şekilde güzel geçecek mi?
 
 

 



 
İkinci Düzey Ultrasonografi
 
Ayrıntılı ultrasonografi, bebeğin organ gelişiminin büyük ölçüde tamamlandığı, amniyos sıvısının nispeten fazla olması nedeniyle görülebilirliğin arttığı ve böylece yapıların nispeten daha ayrıntılı olarak görülebildiği 19 ile 23. gebelik haftaları arasında genellikle gebeliği takip eden doktor tarafından uygulanan bir incelemedir. Bu incelemede bebek ve bebeğe ait yapılar "tepeden tırnağa" gözden geçirilir ve ultrasonografi ile gözlemlenebilecek tüm özellikler dikkatli bir şekilde incelenerek bebeğin sağlık durumu hakkında ayrıntılı bilgi edinilir.
Temel amaç bebeğin doğumsal kusurlar açısından taranmasıdır. Bu ultrasonografide saptanan doğumsal kusurlar (hidrosefali gibi) ve / veya doğumsal / kromozomal bir kusura işaret edebilecek işaretler (koryoid pleksus kisti, böbrek iletim kanallarında genişleme, amniyos sıvısının artması ya da azalmış olduğunun saptanması gibi) varlığında kesin tanı amacıyla anne adayı bir üst merkeze sevkedilir.
 
Bu üst merkezde doğumsal kusurların erken tanısı ve tedavisi konusunda Kadın Hastalıkları ve Doğum ihtisası üzerine ek olarak eğitim görmüş perinatoloji uzmanları tarafından ikinci düzey ultrasonografiyle tanı doğrulanır veya amniyosentez gibi ek bir girişimle tanıya gidilir. Bebeğin durumu hakkında bilgi bu aşamada verilir.
 
Perinatoloji uzmanı sayısının kısıtlı olması ve bu incelemenin pahalı olması nedeniyle ikinci düzey ultrasonografi ülkemizde ve dünyada tüm anne adaylarına yapılabilecek bir inceleme değildir. Gebeliği takip eden doktorun ayrıntılı ultrasonografide şüpheli durumlar görmesi durumunda veya anne adayının doğumsal kusurlu bebek doğurma açısından yüksek risk altında olduğu durumlarda (ileri anne yaşı, anne adayında şeker hastalığıbulunması gibi) veya amniyosentez gibi müdahale gerektiren durumlarda doktorun ikinci düzey ultrasonografi incelemesi için anne adayını ilgili uzmana sevk etmesi daha uygun bir yoldur.
 
Ayrıntılı ultrasonografi incelemesinde en tecrübeli olan ve en gelişmiş cihazları kullanan uzmanlar bile doğumsal kusurların ancak %70-80'ini tanıyabilir. Bunun nedeni bazı doğumsal kusurların ultrasonografide görülemeyen veya çok zor bulgular vermesidir. Bazı doğumsal kusurlar da ilk belirtilerini doğum sonrası erken veya geç dönemde verirler.

www.gebelik.org

27 Ağustos 2012 Pazartesi

Harekete geçmek

Ben tembelim… Çok istesem de aktif olarak spor yapamıyorum. Hareket etmeye çalışıyorum ama düzenli izlediğim bir programım yok. Zaten ilk haftalarımda yürümek bile sıkıntı yarattığı için sanki bu dönemi yatarak geçirmem gerekecekmiş gibi bir düşünce kapladı içimi. Şimdi iyiyim, rahatsızlıklarım tekrarlamadı ama çabuk yoruluyorum, hemen pilim bitiyor. İlk üç aydaki kadar çok uykum gelmiyor ama kısa yürüyüşlerden sonra bile kendimi bitkin hissediyorum.

Kasların aktif olması aslında doğum içinde çok önemli. Gözlemlerime göre fit olan annelerin normal doğum yapma şansı daha yüksek oluyor ve doğum daha rahat geçiyor. Kontrollü kilo artışına destek olması da cabası. Tüm bu nedenleri düşününce biraz daha çabalamam gerektiğine kara verdim. Kolay bir egzersiz listesi buldum,  deneyeceğim bakalım, ikinci yarıya geçmeme az kaldı, artık doğumu düşünmem gerekiyor…

Hamile Egzersizleri
Hamilelik Süresince Yapabileceğiniz Egzersizler
Hafta hafta vücudunuzda meydana gelen değişimler ve yapılması gereken egzersizler için...


baş dimdik tutulacak
omuzlar düz
karnınızı gerin
ayaklarınız paralel dursun
boyun gergin
sırtınız eğilmesin
dizlerinizi bükmeyin


temel duruş
1
El ve dizlerinizin üzerinde, emekler gibi durun. Bu duruş dizlerle yapılacak çalışmaların temel duruşudur: Sırt düzgün, kollar ve bacaklar hafif açılmış, eller ve bacakların alt kısmı paralel durumda. Bu duruşu öğrendikten sonra kalçalarınızı kuvvetlendirmek için aşağıdaki hareketleri yapabilirsiniz.


2
1 No.lu resimde gösterilen duruşa geçin, sonra sırtınızı kedi gibi yuvarlayarak başınızı aşağı eğin.


3
Yukarıdaki hareketten sonra oturuncaya kadar kalçanızı aşağı indirin. Bu arada dizlerinizi de biraz yanlara doğru açın.


4
1 No.lu resimde gösterilen temel duruşa geçin, sonra karnınızı aşağı doğru sarkıtın.


5
4 No.lu hareketten hemen sonra kalça kaslarınızı o şekilde gerin ki, sırıtınız yeniden düzgün bir duruma gelsin. Bu arada karın kaslarınızı da gerin.


6
1 No.lu resimde gösterilen temel duruşa geçin. Sağ kolunuzu ve sol ayağınızı dümdüz uzatıp (aynada kontrol ederek) yavaş yavaş yine eski duruma getirin. Aynı hareketi bu kere de öbür kol ve bacağınızla tekrar edin.


7
Bir tabure alın, aranıza bir taburelik uzaklık bıraktıktan sonra önünüze koyun. Bir ayağınızı taburenin kenarına dayayın, öbür ayağınızı yere basın ve ayağınızın ucunu hafifçe dışa doğru çevirin. Bu arada ağırlığınızı yavaş yavaş yerde duran, ayağınızdan tabureye dayalı olana verin ve öne doğru yaylanın. Sonra ağırlığınızı yine yere basan ayağınıza vererek aynı hareketi ayak değiştirerek tekrarlayın.


8
No.7'deki hareketten sonra vücudunuzun üst kısmını öne doğru eğin. Öyle ki, vücudunuzun üst kısmı tabureye koymuş olduğunuz bacağınızın üst kısmına dayansın. Aynı şeyi öteki bacakla da tekrarlayın.


9
Taburenin üstüne oturun. Vücudunuzun üst kısmını dik tutarak bir bacağınızı yavaş yavaş yere paralel oluncaya kadar kaldırın. Yeniden indirerek hareketi öbür bacağınızla tekrarlayın. Bu arada, uzatmış olduğunuz bacağınızın ucu ile daireler çizin.


10
Dik olarak oturup bir bacağınızı taburenin üzerine dayayın. Bu bacağı çabucak ötekiyle değiştirirken vücudunuzun üst kısmını hareketsiz tutun.


11
Taburenin üstündeki bacağınızı hafifçe dışarı doğru kırın. Bu hareketi 2-3 kere tekrarlayıp diğer bacağınızla devam edin.


12
Yere uzanıp her iki kolunuzu omuz çizgisinde yanlara açın. Bir dizinizi kendinize doğru çekerek sağa sola hareket ettirin. Vücudunuzun öbür kısımları hareketsiz kalsın. Hareketi öteki dizinizle tekrarlayın.


13
Aynı şekilde yere uzanıp bu kez her iki dizinizi de kendinize doğru çekerek sağa ve sola hareket ettirin. Bu egzersizleri yaparken belden yukarınız ve başınız hareketsiz kalsın.


14
Dizleriniz ve ellerinizle odanın içinde emekleyin. Bu arada sırtınızı düzgün tutun.


15
Yine elleriniz ve dizleriniz üzerinde durun. Sağ elinize dayanarak sol kolunuzu kaldırırken derin soluk alın. Hareketi öbür el ve kolunuzla tekrarlayın.


16
Elleriniz ve dizleriniz üzerinde durun. Bir kolunuza yaslanarak yaylanın. Bu arada soluk verin. Hareketi öbür kolunuzla da tekrarlayın.


17
Sırtınız dik duracak biçimde oturun, ayak tabanlarınızı birbirine dayayın ve topuklarınızı kendinize doğru çekin, Ayak bileklerinizi tutarak dirseklerinizle uyluklarınıza bastırın. 20 saniye bu şekilde durun, Bunu birkaç kez tekrarlayın.

23 Ağustos 2012 Perşembe

Yunanistan

Ata toprağı… Yok, bizim kökenimiz değil ama Atatürk’ün toprağı…  Selanik ve Kavala’yı gördük. Yunanistan zaten bize çok yakın bir kültür, geçen yıl fark etmiştik bunu, ayrıca halk çok sıcak ve sevecen, söylendiği gibi değil günlük hayat. Türk olduğumuzu öğrenince daha bir içten davranıyorlar, hemen herkesin Türkiye ile bir bağlantısı var zaten, anlatmaya başlıyorlar uzun uzun.
Selanik güzeldi, biraz Ege, oldukça İzmir gibi, özellikle Atatürk’ün evini görmeyi çok istiyordum, mutlu oldum. Beklediğim gibiydi ama orada olmak bile farklı bir his. Hep resimlerini gördüğümüz evin önünde, içinde olmak… Frappe ve Greek coffe denedik tabi ki… 


Kavala daha sade, Tekirdağ gibi o da biraz, kurabiyesi fena değil, Mehmet Ali Paşa sevgileri manidar…

Bizim küçük prenses anne babası gibi gezmeyi sevecek sanırım, öyle olması için elimizden geleni yapıyoruz. Güzel kızım, umarım sakin ve uslu bir bebek olur da gezmeye onunla da devam ederiz…

16 Ağustos 2012 Perşembe

Benim komik göbeğim


Yakınlardan bir ufaklık armutu fazla kaçırınca midesini şişirip annesine “anne, ben büyüyorum” diye söyleyince annesinden “büyüyeceksin tabi oğlum” cevabını almış, durumun normal olmadığını bilen minik “ama anne ben büyüdüğümü görüyorum” demiş.  Çocuğun karnının şiştiğini görünce hastaneye gitmişler, ufaklık lavmanla falan rahatlamış. Duyunca biz çok gülmüştük, bu günlerde sürekli bu hikaye geliyor aklıma, Ayhan’a “ben büyüyorum, ama büyüdüğümü görüyorum” diye söyleniyorum. Gerçekten bu ay karnım çok hızlı büyüyor, sanki günden güne değişiyor gibi. Geçen aylarda “azıcık göbeğim çıksa da insanlar hamile olduğumu anlasa” diyorken bu ay saklayabilmeme imkan kalmadı. Yakın çevremizde bilmeyen kalmadı zaten, cinsiyeti de kesinleşince yakında görmediğim arkadaşlarımı da arayıp söyledim prensesi. Çoğu kilo alıp almadığımı ve göbeğimi merak ettiklerini söyledi. Özellikle Silifke’den arkadaşlarımız bebeği neredeyse bizden çok bekledikleri için merak ediyorlar bendeki değişiklikleri. Şimdiye kadar “pek bir şey yok, kilo da almadım zaten” diyordum zevkle, ama bu ay bitti. Bir ayda iki kilo aldım ve “ben bunu görüyorum”. Bunda çalışmamamın ve evde keyif yapmamın da payı olmalı, çıkıp biraz yürüsem ya da yüzsem iyi olacak ama İstanbul çok sıcak, benim enerjimi alıyor.
 
 
Yeni aktivitem, bebek mağazaları gezmek, hala çok popüler. Annelerin bana danışmak durumunda kaldıkları birçok şeyi şimdi daha net görüyorum. Gerçekten o kadar çok alet var ki, kafa karıştırmaları çok normal. Eskiden ben hep her şeyin en basitini önerirdim, pratik ve kolay yoldan halletmeleri için yardım ederdim, umarım ben bunu kendim de uygulayabilirim. Yoksa evin içi minik minik aparatlarıyla birlikte her işi için ayrı birçok alet edevatla dolacak gibi. Organize olup planlı alışveriş yapmak için daha çok veri toplamalıyım, tecrübeli arkadaşlarıma bu aralar “şunu aldınız mı, kullanabildiniz mi, ne kadar kullandınız?” soruları favorim bu aralar. Giysiler ayrı bir olay, yakında çevrede kız bebek görmediğimiz için herkesin derdi kızımı süslemek, bakalım nasıl uzlaşacağız.
 
 
Ben henüz karnımla konuşamıyorum bu arada, yapanlara saygı duyuyorum ama sanırım ben bunun için fazla realistim. Göbeğimi okşayıp, canım kızım şöyle böyle diye hiç yapamadım. Belki henüz onu hissetmediğim için. Hamile olduğunu öğrendiği anda konuşmaya başlayanlara imreniyorum. Babacık da bu konuda oldukça başarılı, her akşam kızının olduğunu varsayarak karnımı okşayıp, sohbet ediyor. Belki bir süre sonra ben de yapabilirim.
 
Kontrollerim bu haftalarda çok stabil. Üçlü testi de yaptırmayınca pek bir heyecan kalmadı. Dayanamadım okudum tabi, genel kanı ikili testin üçlü olanın yerini alacağı yönünde. Hem daha erken, hem de daha kesin. İkili test ve ikinci düzey ultrason ile yeterli tarama yapılabileceği yazıyor. İkinci düzey US 19-23 haftalarda, kendi doktorum yapabiliyor ama okuldan beri aklımda olduğu için Recep Hoca’ya da gideceğim. Çok keyifliydi kadın doğum kliniğinde, ikinci düzeyde geçirdiğim günler…
 
 
Önümüzde bayram tatili olduğu için küçük bir kaçamak planlıyoruz kocacımla, ne de olsa bunlar başbaşa son tatillerimiz, sonra prenses yanımızda olacak. Bu aralar ben de iyiyken, Ayhan da yorulmuşken iyi gelecek. Bakalım, bakalım…

8 Ağustos 2012 Çarşamba

Büyüyoruz

Prenses de büyüyor, ben de… Beraber 16. haftayı bitirdik kızımla, ikinci trimestrın tüm güzelliklerini yaşıyoruz, bir sıkıntım kalmadı, zaten pek sıkıntı da çekmedim ya neyse. Belki birçok insana ters gelecektir ama kocam, hamilelik sürecinde yaşadıklarının kadının psikolojisi ve kişiliğiyle ilişkili olduğunu düşünüyor. Ben hamile olmadan önce gebeliğimin rahat geçeceğini, bulantı, aşerme yaşamayacağımı düşünüyorduk, ilginç olan, öyle de oldu. Bulantım, ağrım olmadı, bir defa bile kusmadım, canım hiç bir şeyi çok fazla istemedi, herkes kadar, hamile olmayan herkes, henüz kramp yaşamadım, kasılmadım… Bir “maşallah” hak ettiğimi düşünüyorum… Şimdi daha iyiyim, o ilk zamanlardaki halsizliğim, uyku halim de geçti, endişelerim de azaldı.
Cinsiyetinin kız olduğu dün kesinleşti, içim rahatladı, doktoruma güveniyordum ama “değişebilir” diye söyleyen yakınlarım kafamı karıştırıyordu. Artık eminiz, minik bir prensesimiz olacak.  Bilinmezlik zaten hep zor gelir bana. Söylediğim herkes mutlu oldu, nedense benden bir kız bebek beklentisi varmış, “iri gözlü, uzun saçlı ama mutlaka akıllı, cimcime bir kız” diye tarifler duyuyorum. Anneanne ve teyze çok mutlu, cicili bicili elbiseler almaya başladılar bile. Ece’nin zaten kız çocuk hayallerini biliyorduk, şimdi yeğenini süslemenin peşinde, fiyonklar, tüller, tokalar… Dede ismini ezberlemeye çalışıyor, Arda bile ultrason kağıtlarını sevip öpüyor ki,  o hali şirinliğine şirinlik katıyor, büyüyüp abi olacağı için çok mutlu. Bu arada diğer taraftan, ailedeki uzun süredir devam eden sessizlik bozuluyor, ardı ardına bebek haberleri geliyor, ilginç bir kış olacak gibi… Oğlu olan arkadaşlarım kız haberini alınca hevesleniyor, “denesem benim de olur mu” diye. Ayhan şimdiden “benim kızım” demeye başladı, doğunca onunla paylaşamayacağız galiba, en büyük hayali göğsüne yatırıp uyutmak ve nefesini dinlemek. Onu uzun süredir bu kadar mutlu görmemiştim, çok iyi geliyor bu hali bana da. Zaten bebeği yeni duyan herkes “Ayhan bey çok mutludur herhalde” diye yorum yapıyor,  aslında gerçekten “onun bebeği”, o çok daha fazla istedi çünkü. İyiyiz işte, keyfimiz yerinde.
 
Ben de çok bir değişiklik yok ama artık pantolonlarımı giyemiyorum, düğmeleri kapanmıyor. Fazla irileşmedim, 2 kg tartı aldım zaten, göbeğim çıkmaya başladı ama. Şu tarif edilen kabarcıklar dışında bir şey hissetmiyorum ama ben onu ikinci ayda hissetmeye başlamıştım, bu bana çok erken gelmişti ama daha önce hissetmediğim bir şey gerçekten. Belki de bebeğimi, ben ikinci ayda hissettim mi acaba… Şimdi daha belirgin hareketlerini bekliyorum, şu “tekme” dediklerini, benim kızım bana tekme atmaz bence ama neyse…


Evde olmak tuhaf geliyor bana, yeni bir iş için şu an uygun olmadığımdan istifa etmedim ama çalışamıyorum da Mersin’de, evdeyim. Gerçi dün doktorum çalıştığı hastanede başlamamı teklif etse de, sonra onunla da doğumdan sonra daha uygun olacağı konusunda anlaştık. Bir yıl kadar daha iş hayatı bana uzak gibi görünüyor. Evde olmanın tadını çıkarıyorum, zaten Ocak’tan sonra tadı da başka olacak nasılsa.

Bu haftalarda üçlü testin yapılması gerekiyor, benim ikili test sonuçlarım çok iyi çıktığı için gerek olmadığı söyledi doktorum. Üç hafta sonra kontrolüm var, şimdi onu bekliyorum. Bir de ikinci düzey ultrason için hevesleniyorum, daha ayrıntılı görebileceğimiz ve daha rahatlayacağımız için. Günler sayarak geçiyor bu aralar, bakalım zaman nasıl değişiklikleri gösterecek…