17 Temmuz 2013 Çarşamba

West Sendromu

Sürekli kızımı gözlemleyen bir anne olduğum için en ufak sıkıntıları dahi erken dönemde fark ediyorum. Bir de “biliyor” olmanın farkındalığımı arttırması ters giden en ufak durumda alarm çanlarının çalmasına neden oluyor. Hafta sonu Dora’nın kucağımda dik durumda oynarken birkaç saniyeliğine başının soluna düştüğünü fark ettim. Birkaç defa tekrarladı, düşme değil bir kasılma olduğunu anladım. Ayhan’a bahsettim, tekrarlamayınca üstünde çok durmadık. Ertesi gün kasılmalar çok sık olunca infantil spazmı düşünerek çok endişelendim. Bir pediatrik nöroloğa danışma ihtiyacı hissettik. Göztepe’deki Nöroloji uzmanı Sema ablaya ulaşmak sıkıntılı olunca soluğu Burak abinin muayenehanesinde aldık. Prof. Dr. Burak Tatlı, biz Çapa’da internken Çocuk Nöroloji’de yan dal yapıyordu, o zaman Burak abiydi. Durumu anlatıp korkularımı sıraladım, Dora’yı iyice inceleyip muayene etti. Nörolojik gelişimi iyi olduğundan, göz teması kurduğundan endişelenecek bir durum olamayacağını ama anlattığımızın çok tipik olduğunu söyledi. Bir hafta önce 6. ay aşılarını yaptırdığımızı öğrenince aşıya bağlı paroksismal bir olay olduğunu düşündüğünü, kesin tanı için Kraniyal US, EEG ve rutin tetkikleri yaptırmak gerektiğini ama bir süre beklememizi, azalarak geçeceğini tahmin ettiğini de ekledi. Tatil planlarımızdan bahsedince tatilin sonundaki duruma göre değerlendirmenin en doğrusu olacağına karar vererek ayrıldık. Tahmin ettiği gibi kasılmalar hızla azalarak kayboldu da biz rahat bir nefes aldık.

Belki pediatrist olmasaydım 3-4 gün süren bu olayı fark edemeyecektim ama şimdi sanki çekiyormuşum gibi geliyor. Kızım daha bir yaşına gelmeden tüm pediatrik yan dalların kontrolünden geçecek gibi görünüyor. Neyse, sonuç her zaman iyi olsun da, böyle obsesif bir anne babanın çocuğu olunca başka şansı yok gibi…

West Sendromu

West sendromu, infantil spazmlar, zihinsel bozukluk ve hipsaritmi olarak bilinen bir EEG anormalliği ile karakterizedir. West sendromu çocukları ilk doğum günlerinden önce, genellikle 4 ile 7. aylar arasında etkiler. Semptomatik West sendromu beyinde geniş çapta malformasyonlar veya lezyonlarla ilişkilidir. Ani, istem dışı kas kontraksiyonları veya değişen yoğunluklarda spazmlarla göze çarpar ve bu tabloya psikomotor retardasyon eşlik eder. Semptomatik West Sendromu ilerler ve sıklıkla Lennox-Gastaut sendromuna veya diğer epilepsi tiplerine dönüşür. Kriptojenik West sendromunda, beyin görece normal görünmektedir ve nöbetler daha seyrek ve daha az şiddetlidir. Birkaç çocuk nöbetsiz kalabilir veya normal zihinsel fonksiyona kavuşabilir. Nöbet kontrolünü artıran erken tedavi (örn. steroid hormonlarla) bazı hastalarda zihinsel sonucu iyileştirebilir ve daha ciddi ve refrakter epilepsiye ilerleme olasılığını azaltabilir.

İnfantil spazmlar fleksör, ekstansör, klonik veya miyoklonik tiplerde olabilir, bazen hafif bir baş hareketi şeklinde olup başlangıçta ailenin ve doktorun dikkatinden kaçabilir. İnsidensi yaklaşık olarak 5000'de 1 olarak bildirilen bu tablonun başlangıç yaşı 3-12 aydır; en sık 3-7 aylar arasında ve erkek çocuklarda nispeten sık rastlanır. Olguların yaklaşık 3/4ünde etyolojik bir neden gösterilebilir. Bu semptomatik olarak adlandırılan West olgularında sık olarak saptanan faktörler hipoksik-iskemik ensefalopati (perinatal asfiksi), serebral malformasyonlar (özellikle tuberoz skleroz), merkezi sinir sistemi infeksiyonları ve çeşitli metabolik -toksik nedenlerdir. Kriptojenik olarak adlandırılan grupta ise yapılan tüm araştırmalara rağmen etyolojik bir faktör bulunmaz. Bu grubun %5 kadarında ailede infantil spazm öyküsü bulunmaktadır. Prognoz semptomatik grupta ve tedavi gecikmesinde özellikle daha belirgin olmak üzere genellikle kötüdür. İnfantil spazmlar antiepileptik ilaçlara genellikle direnç gösterirler. Steroid tedavi mekanizması bilinmemekle birlikte (ACTH veya prednison) daha iyi sonuçlar verir. Ancak son yıllarda özellikle vigabatrin tedavisi ile olumlu sonuçlar bildirilmektedir.

Bu sendrom bir süt çocuğunda hipsaritmi olarak adlandırılan EEG paterni ile birlikte myoklonik nöbetlerin varlığı sonucu tanınır. EEG paterni, tedaviye yanıtı ve sonuçlarının kötü olması nedeniyle diğer nöbetlerden ayrılır. Uyanıkken ardarda gelen myoklonik jerkler vardır. Baş, gövde ve kalçada fleksiyon yada ekstansiyon, yada sıklıkla baş ve gövdede fleksiyon, bacaklarda ekstansiyon vardır. Jerkler kümeler şeklinde gelir, otonomik bulgular yada ağlama nöbetlere eşlik edebilir. Olguların büyük çoğunluğu semptomatiktir, yani anormal gelişim gösteren bir beyne ait semptomlar vardır. Kriptojenik grupta MSS disfonksiyonu, gelişmenin gecikmesi ve anormal nörolojik muayene bulguları vardır, ancak tüm bunları açıklayabilecek neden saptanamaz.

Süt çocuklarında nadir görülen başka epilepsi sendromları da vardır. Süt çocuğunun semptomatik myoklonik epilepsileri çok sayıda genetik geçişli lizozomal bozukluklar yada diğer enzim disfonksiyonlarına bağlı olarak görülebilir, bunlar dejeneratif hastalıklardır.

West sendromu ilk kez bebeklik döneminde görülen bir epilepsi (sara) türüdür. Diğer bir adı da infantil spazmdır. En önemli etkileri spazm, zeka geriliğidir. Tanı bir nörolog tarafından EEG, kan testi gibi yöntemler sayesinde konulabilmektedir. Görülme sıklığı yılda yüzbin canlı doğumda 2.9-4.5 arasında değişmektedir.. Erkek çocuklarda kız çocuklara nazarn %60 daha çok görülmektedir.

Çocukluk çağında kötü gidişiyle bilinen west Sendromunun, tedavisi sorun oluşturmaktadır. Ancak tedavi amaçlı kullanılan ilaçlar mevcuttur. Bu ilaçlar daha çok nöbetlerin sıklığını azaltmakta kullanılmaktadır, az bir vakada nöbetler önlenebilmektedir ve ilaçların maliyetli olduğu söylenmektedir.

Hastalığın nedeni , tedaviye cevabı etkiler. Herhangi bir nedenin bulunamadığı ve nörolojik gelişimin yeterli olduğu bebeklerde iyimser olabilmek mümkündür. West sendromlu bir bebeğin tamamen normal olma ihtimali çok yüksek oranda olmasa da onları bir çaresizlikte beklememektedir. Gerçekçi değerlendirmeler ile ailelerin eğitilmesi son derece önemlidir. Ailenin bilgilenmesi ve bilinçli davranması uzun süre alabilir. Ayrıca yıllarca sürebilecek rehabilitasyon, hem fiziksel hem zihinsel gelişimin desteklenmesi için çok önemlidir ve aksatılmaması gereken tedavidir. 

8 Temmuz 2013 Pazartesi

Yarı yaş

Önemli bir dönemece geldik, yarı yaşımız bitti. Ben kızıma iyice alıştım, ondan “biz” diye bahsetmek hoşuma gidiyor. Artık günlerin onunla geçmesinin bir alternatifi yok, onsuz olunca hemen özlemeye başlıyorum. Bunda Dora’nın da artık beni iyice tanımasının ve coşkulu sevgi gösterilerinin de payı var elbette.

Gün geçtikçe daha fazla iletişim kurmaya başladı. Sabah uyandığında kendi kendine mırıldanırken ben görünce yüzünde kocaman bir gülümseme beliriyor, sonra heyecanlanıyor, kollarını, bacakları hızlı hızlı hareket ettirmeye başlıyor. Saat kaç olursa olsun günün iyi başlaması için yeterli oluyor bu durum zaten. Kucağıma alıyorum, önce sarılıyor, sonra etrafı incelemeye başlıyor, yeni bir gün ve öğrenecek birçok şey…

Gelişimi hızla ilerliyor, dönmediği için sabırsızlanıyordum, ayın ortasında sırtüstü yatarken yüzüstü dönmeye başladı, artık tutamıyorum. Bıraktığım anda dönmüş oluyor. Destekle daha rahat oturabiliyor, kısa süreli desteksiz duruyor ama henüz dengesini sağlayamıyor. Artık ayaklarını kolayca ağzına götürebiliyor ve bundan büyük zevk alıyor. Oyuncaklarına uzanmaya başlamıştı, şimdi istediği oyuncağı gözüne kestiriyor, uzanıp tutuyor, ağzına götürüyor, sıkılınca da hızla atabiliyor. Hala en favori oyuncağı benim, yatağında elinde bir şeyleri incelerken beni gördüğünde elindekini atıp bana kocaman gülümsemesi içimi eritiyor. Odadan çıkarken arkamdan beni görebilmek için kendini öyle zorluyor ki bırakmaya korkuyorum.

Artık sevgisini daha açık gösterebiliyor, bun kolayca hissediyorum. Kollarını boynuma sarması, yüzünü göğsüme bastırması, bana sokulması, elimi tutması, yüzüme dokunmaya çalışması o kadar mutluluk verici ki. Artık güçlenmeye de başladı, parmaklarını tenime geçirirse ya da saçımı tutarsa canımı acıtabiliyor. Anneanneyi, dedeyi görünce tanıyabiliyor, gülümseyip kollarını bacaklarını sallamaya başlıyor ama Ayhan’ı görünce gösterdiği mutluluk bir başka oluyor. Sabah gittiğinde de gözleri kapıda kalıyor, neyse ki çabuk unutuyor. Yine de hala favori benim…

Son on gündük ek gıdalara geçiş en önemli gündemimiz. Henüz sadece tatma aşamasında. İlk denemede istemiyor ama bir iki defadan sonra alışabiliyor. Kaşığı sevmemişti, yavaş yavaş kabul ediyor. Henüz pütürlü besinleri yutamıyor, meyve püreleri tamamen yumuşamışsa severek yiyebiliyor. İlk denemede sevmediği yoğurt şu sıralar favorisi, her gün ona devam sütünden taze yoğurt mayalıyorum, bir kaseyi bitiriyor. Kabul etmesi için bekliyorum, zorlamadan tekrar tekrar denemeyi planlıyorum.

Gün geçtikçe birbirimizi daha iyi tanıyoruz, büyüdükçe onunla zaman geçirmek daha keyifli hale geliyor. Şükrederek yaşıyorum. Şimdiden çalışmaya başlayıp ondan ayrı kalacağım günlerin sıkıntısını hissediyorum. Çok takılmamaya çalışıyorum, önümüzde birlikte geçireceğimiz ilk tatilimiz var, ona odaklanıp hazırlıkları yapıyorum. güzel günlerin bizi beklediğini umuyorum…

Altıncı ay aşılarını da oldu. Artık aşıları benim için daha zor. Bana gülüp oyunlar yaparken birden canı acıyor, yüzüme hayal kırıklığına uğramış gibi öyle kötü bakıyor ki, çok üzülüyorum. Sanki yardım ister gibi bir hali oluyor, ya da bana öyle geliyor. Bu ay üç iğne; karma, pnömokok, hepatit B ve bir de ağızdan OPV var, biraz zorlayıcı oluyor. Kızamık yapılmıyor artık, salgın nedeniyle bir süre altıncı aya çekilmişti, zaten güvenli de değildi. 9. ayda MMR yapılacak, üç ay kızamık için koruması yok ve salgın var, dikkatli olmak zorundayım, bu konuda endişeliyim, bakalım nasıl geçecek…

6.ay bebek gelişimi
Bu ayın sonunda yarı yaşını tamamlamış olan bebek hayatının en heyecanlı günlerini yaşamakta. Bu sıralarda her bebek geçici olarak farklı şeylere odaklanır. Kimi bebek emeklemeye odaklanırken; bir diğeri ses çıkarmaya yoğunlaşabilir; bir başka bebek ise dakikalarca elindeki oyuncağı incelemek isteyebilir. İlerleyen haftalarda bebeğin tüm ilgisi bir faaliyetten diğerine kayıp duracaktır. Kimsenin hareket etmenin inceliklerini bebeğe öğretmesine gerek yoktur. İçinden gelen merakla her şeyi kendi araştırıp bulmak ve bağımsızlık dürtüsü geliştikçe, her şeyi kendi yapmak isteyecektir. Bu ay bebekler emeklemeye başlayabilir, ancak elleri ve dizleri üzerinde durmaya henüz hazır değildir. Öne doğru gidemeden arkaya doğru gidebilir. Ara sıra değişik teknikler de deneyebilir, onun için önemli olan şimdilik bir noktadan diğerine gidebilmektir.

Bebeğin kuvvetinin çoğu hala kollarındadır. Altı aylık çocuğun kol ve bacak kaslarını güçlendirmek için şınav hareketi yaptığını fark edilebilir. Yüzükoyun halden sırtüstüne doğru dönebildiği için yuvarlanmak da onun için eğlenceli oyunlardan birisidir. Altıncı ayın sonunda, birçok bebek tek başına oturabilir, ancak çoğu bebek bu dönemde sadece destekle oturabilir. Eğer oturma pozisyonunda ileri-geri veya yanlara düşüyorsa henüz desteksiz oturmaya hazır değil demektir.

Bebekler ayağa kalkmak için çok büyük bir istek duyduğundan, bu dönemde kaza riski çok fazladır. Dikkatini çeken nesnelere uzanma isteği, bazen oturduğu yerden düşmesine neden olabilir. Emniyetine özen göstermek ve çok dikkatli olmak kazaları önlemek açısından önemlidir. Bebek artık daha hareketli olduğundan, oyun oynadığı alanları da güvenli hale getirmek gerekir. Merdiven başına kapı takmak ve kaloriferleri saklamak en önemli güvenlik önlemleri olmakla beraber, sehpa ve kitaplıkların kenarlarına da plastik koruyucu koymak uygun olabilir.

Artık bebek zaman zaman da olsa kendi yemeğiyle başa çıkmayı becerebildiğinden, yemek yemek onun için hayli ilginç bir faaliyete dönüşecektir. Örneğin bir parça muzu ağzına götürebilir veya yemek kaşığı ile oynayabilir. Ağzına aldığı parçalar boğazına kaçıyorsa daha hazır değil demektir, bir iki hafta daha beklemek gerekir. Bebek yemeğin sadece tadına bakmak değil, onu avuçlamak, parçalamak ve onunla oynamak ister. Bu dönemde temiz ve düzenli olması beklenmemeli, ortam sık sık kirlenecek ve temizlemek gerekecektir.  Temizliği kolaylaştırmak için mama sandalyesinin altına örtü atılabilir.

Bebekler değişik gıdalar aldıkça farklı besinlerden farklı vitaminler alır ve vücudunun ihtiyacı olan süt miktarı azalmaya başlar. Anne sütü ile beslenen bebek süt alımını kendi kendine azaltacaktır. Formül süt alan bebeğin ise biraz yardıma ihtiyacı olabilir.

Bebek uzanma, tutma ve kavramada artık daha başarılıdır, ancak tuttuklarını çabucak bırakır. Oyuncaklarını bir elinden diğerine aktarabilir. Bu dönemde küçük parçalar çok hoşuna gider. Onları tutmaya çalışır ancak tüm elini kullandığından başarılı olamaz, henüz parmaklarını kullanamaz. Ancak büyük nesneleri başarıyla kavrar ve bazen elinde iki ayrı nesne tutup birbiriyle kıyaslar. Bu ayın sonunda, eğer daha önce birilerini yaparken izlemişse, kendisi de bir küpü diğerinin üzerine koyabilir.

Bebek eline geçen her şeyi sallar ve bazılarının ses çıkarıp bazılarının çıkarmadığını anlayabilir. Oyuncakları birbirine çarpar veya yere fırlatır, sonra da çıkardığı sesleri dinler. Hem çıkardığı sesleri dinlemek, hem de her seferinde aynı sesleri çıkarıp çıkarmadığını anlamak için onları tekrar tekrar yere atar. Bu alıştırmaların sonunda elinin değil oyuncakların ses çıkardığını öğrenecektir. Oyuncakların hemen ses çıkarmamasına veya elinden alınmasına sinirlenir. Şekil değiştiren oyuncaklar çok ilgisini çeker. Onların canlı veya cansız olduğunu anlayamaz, bu yüzden konuşmaya çalışır. Artık sessiz harflerin çoğunu çıkartabiliyor ve değişebilen ruh halini göstermeyi öğreniyordur. Her ne kadar sadece mutluluk ve sıkıntısını gösterebilse de diğer hislerini de anlatmaya çabalar. Duyduğu ses tonlarından konuşmaları anlamaya çalışır ve seslerin kızgın, sakin veya onaylayıcı olanlarına değişik yüz ifadeleriyle tepki verir. Bebek pasif olarak kelime hazinesini geliştirmektedir, yani bu kelimeleri söyleyemese bile anlamlarını bilir. Ay sonunda adını söylediğiniz birkaç nesneyi gözleriyle işaret edebilir.

Bu ay ayrıca ruh halinin de ani değişim gösterdiği bir dönemdir. Bazen hoşlanmadığı bir duruma sinirlenebilir, ancak ilgisi başka bir yöne çekildiğinde hemen sakinleşebilir. Bu durum birkaç ay daha devam eder ve daha sonra bebek yavaş yavaş hislerini kontrol altına almayı öğrenir. Ancak ondan henüz çok fazla bir şey beklenmemeli. Bu durum en azından ana okul dönemine kadar devam eder.

Anne odadan çıktığında bebek takip edemez, ancak evin başka bir yerinde çıkardığı seslerden yakınlarda olduğunu bilir ve dikkatini çekmek için sık sık sesler çıkartır, anneden de tepki vermesini bekler. Annenin yüzü artık onun için çok şey ifade etmektedir. Her açıdan yüzünü incelemeye ve her fırsatta dokunmaya çabalar; parmaklarını gözlerine, burnuna ve ağzına koymaya çalışır; saçlarını kulaklarını çeker. Bu hareketlerle annesini iyice tanımaya çalışmakta ve ondan farklı bir insan olduğunu kavramaktadır.

Bebek artık herkese gülmez, sadece yanında olmaktan hoşlandığı kişilerle oyun oynar. Oyun oynadığı kişi aniden giderse ağlar. Birinci yarı yılın sonunda, bazı ebeveynler çocukları karşılaştırma eğilimi gösterir. Eğer bebek hareketliyse, biri mutlaka çıkıp onun erken yürüyeceğini söyler. İşin doğrusu bebek, kendini hazır hissettiğinde yürüyecektir, bu, "erken" ya da "geç" olabilir. Önemli olan bebeğin kendini hazır hissetmesidir.

2 Temmuz 2013 Salı

Antikor karmaşası

Obsesif kişiliğim, Dora’nın kromozom kırığı taşıyıcılığı ile birleşince hayat benim ve hatta bizim için zor olmaya devam ediyor. Ne kadar güzel ki kızımın şimdiye kadar bir sağlık problemi olmadı ama ben kurcalayarak sorun çıkarmayı becerebiliyorum. Kalbindeki delik gibi mesela. Kızamık salgını nedeniyle altı aylık olmadan antikor baktırmayı, belki aşı yaptırmayı düşünüyordum zaten, bir defa kan alınacakken hemogram ve demir de baktırmak istedim. Rutin 9 aylıkken bakılması gerekiyor ama mama yediği için ben demir proflaksisi başlamadım, bu yüzden görmek istedim. Derken biyokimya da bakalım kısaca, hadi immunglobulinlerini de görelim diye kızıma epeyce tetkik yaptırdım. Aslında altıncı ayda immunglobulinler düşer ama normal olduğunu görürsem kafamda bir soru daha biter diye ummuştum.

Bir çok kişiden duyduğum gibi “kurcalarsan bir şeyler bulursun” savı yine gerçek oldu. Hemogram, demir, biyokimya normal, kızamık IgG ne yazık ki negatif, kızamığa karşı koruyuculuğu yok. Buna üzülürken IgA düzeyinin alt sınırda, IgM’nin normalin altında olduğunu fark ettim. İmmun yetmezlik aklımdan hızla geçti tabi ama yaşı küçük ya, değildir diye düşündüm. Bir de klinik bulguları olur mutlaka, enfeksiyonlar, büyüme-gelişme gerilikleri, döküntüler, hepatosplenomegali, abseler… Neyse ki Dora’da hiç biri olmadı. Peki ya daha klinik oturmadıysa… Biraz araştırdım, referans aralıklarını ayına göre vermişler, IgA 8-80, IgM 35-102 arası 4-6 ay için normal değerler. Dora’nın IgA:8, IgM:29…Düşünüyorum, IgA eksikliği gördüm, sık enfeksiyona yakalanıyorlar ama IgM eksikliği hiç görmedim. Biraz literatür tanıdım, görmemiş olmam normal, görülenler yayın olmuş zaten, çok seyrek rastlanıyor, sık ve dirençli enfeksiyonlarla seyrediyor beklediğim gibi ama değerler Dora’nınkilere yakın, tabi yaşları çok daha büyük. Zaten bu 10. kromozomun neyi etkilediği bilinmiyor, her patoloji kafamda bir “acaba?” oluşmasına neden oluyor, yine yıkıldım tabi…

Biraz literatür karıştırıp canımı iyice sıktıktan sonra aklıma Mehmet abiyi aramak geldi, Göztepe’den allerji uzmanı Mehmet Özdemir. Zaten çok iyidir, çok severim, tezime de inanılmaz yardımcı olmuştu. Üzüldü duyunca, yanlış bakılmış olabileceğini, takip, belki antibiyotik proflaksisi gerekebileceğini, hayatında bir defa gördüğünü, çocuğun baş edemediği enfeksiyonları olduğunu anlattı. Kızımın böyle bir sıkıntısı olmaması onu da rahatlattı. Allerjiye yoğunlaştığı için immünoloji açısından daha iyi olan Öner beyin telefonun verdi, ona sormamı istedi. Doç. Dr. Öner Özdemir ben bitirdikten sonra Göztepe’ye başlamış, çok başarılı bir immunolog. Bir de Haluk hocayla da görüşmemi önerdi. Prof. Dr. Haluk Çokuğraş Cerrahpaşa’dan bir hoca, birkaç defa Göztepe’de seminerine katılmıştım. Önce Öner beyi aradım, çok iyi karşıladı, kliniğin olmamasının iyi olduğunu ama referans aralığını farklı hatırladığını, yanında kitap olmadığını, endişelenmememi söyledi. Ardından Haluk hocadan randevu almak istedim, sekreteri doktor olduğumu söyleyince telefonunu verdi. Hoca daha temkinliydi ama o da IgA’nın sınırda olduğunu, IgM’in ise uyarı almadığı için düşük olabileceğini söyledi. Gerçekten de Dora’yı o kadar koruyarak büyüttüm ki enfeksiyon etkenleriyle karşılaşıp IgM üretecek durumu olmadı. Biraz daha rahatlamışken ertesi gün Öner bey aradı, unutmamış, üşenmemiş, kitaplarına ulaşınca bakmış ve beni aramış. Referans aralıklarının değiştiğini, bizdeki değerlerin eski olduğunu, yeni çalışmalarda IgA eksikliği için 7’nin altı olması gerektiği, IgM normal değerlerinin 10-80 olarak yazdığını söyleyerek beni çok ama çok mutlu etti. Endişelerim tamamen olmasa da geçti. Obsesyonlarım sıkıntısını bir kez daha yaşamış oldum. Birkaç ay sonra tekrar kontrol baktırıp yükseldiğini görmek istiyorum, ancak o zaman tamamen rahatlayabilirim.

İmmun yetmezlik

İmmün sistem bir arada çalışarak vücudu istilacılardan koruyan, organlar, dokular, hücreler ve bu hücrelerin ürettiği salgılardan oluşan bir mekanizmadır. İmmün sistem vücudu dış etkenlerden (virüsler, bakteriler, mantarlar) ve içte ortaya çıkan hastalıklardan (kanser) korur. Ancak bazen immün sistemin kendisi, hastalık nedeni olabilmektedir.

İmmün sisteme dâhil olan hücrelere lökosit denir (akvuyar). Lökositler istilacı dış etkenleri arar, bulur ve tahrip eder. Lökositler vücutta çeşitli organ ve dokularda depolanmış halde beklemektedir. Mesela dalak, timus, lenf bezleri ve kemik iliği. İşte bu nedenle bu organlara “lenfoid dokular” denir. Lökositlerin bir kısmı da kan ve lenf damarları boyunca dolaşımda keşif halinde olup sorun yaratabilecek istilacıları arama halindedir.

Kabaca 2 çeşit lökosit vardır. Lenfositler: Yabancı hücrelerin tanınması, daha önce karşılaşılan yabancı hücrelerin “hatırlanması” ve yok edilmesine yardım edilmesi görevi üstlenirler. Fagositler: Yabancı maddeleri doğrudan “yerler”. Birkaç çeşit fagosit vardır. Bunlardan en bilineni nötrofil hücreleridir ki ana görevleri “bakterileri yemek”tir. Bundan dolayı bakteriyel enfeksiyonlar sırasında nötrofil sayısı artmaktadır. Kan sayımlarında artan nötrofil sayısı, bakteri enfeksiyonunun göstergesi olup bağışıklık sisteminin doğru düzgün çalıştığını anlatır.

Lenfositlere gelince: 2 çeşit lenfosit vardır: B ve T lenfositleri. İlk olarak kemik iliğinde kök hücrelerden türeyen lenfositlerin farklılaşması sonucu B ve T lenfositleri oluşur. Timüse gidenler T lenfositi olur ve asker görevi üstlenerek doğrudan istilacılarla savaşır. Kemik iliğinde kalarak B lenfositine farklılaşanlar ise “askeri istihbarat” görevi üstlenir yani yabancı hücreleri tanır, onlara yapışır ve onların immün sistemin diğer hücreleri tarafından tanınmasını sağlar.

Aşılamada da esas olay vücuda zayıflatılmış veya öldürülmüş mikropları vererek immün sistemin bunları tanımasını, daha sonra gerçek mikrop vücuda girdiğinde hemen bertaraf edilmesini sağlamaktır.

Vücutta bin antijen varlığı bağışıklık hücrelerince fark edildiğinde (mesela zararlı bir mikrop veya aşıyla verilen virüs) birçok hücre birlikte çalışmaya başlar. Mesela daha önce bu hücreyle vücut karşılaşmışsa “hafıza hücreleri” devreye girer ve B lenfositlerini uyarır. B lenfositleri de antikor üreterek mikrobun öldürülmesini kolaylaştırır. Antikorlar mikrobun üzerini kaplar, T lenfositleri de antikor kaplı mikropları da “yer”. Antikorlar aynı zamanda mikropların ürettiği toksinleri de bertaraf etmeye yararlar.

Üç tür bağışıklık vardır: Doğumsal, edinsel ve pasif immünite. Doğumsal İmmünite: Mesela deri bariyeri doğal savunmadır. Tükürük ve gözyaşındaki bazı maddeler, kulak kirindeki doğal antibiyotikli yapışkan salgı, midenin asidi de doğal bağışıklığın parçalarıdır. Ayrıca bazı virüslere ve canlılara da insan “doğal olarak” bağışıktır.

Edinsel İmmünite: Yaşam boyu karşılaşılan mikroplarla hastalanarak edinsel bağışıklık gelişmektedir. Ana sınıfına başlayan çocuğun sık sık hasta olması ama zamanla hastalık sayı ve sıklığının azalması gibi. Aynı şekilde aşılamayla da edinsel olarak hastalıklara karşı bağışıklık gelişmektedir.

Pasif İmmünite: Başka yerden “ödünç” alınan immünitedir. Anne sütüyle geçen antikorlar anneden bebeğe geçen, “annenin” immünitesidir. Ayrıca yılan sokmasında kullanılan serumdaki antikorlar da başka kişilerin kanından elde edilen antikorlardır.

İmmün sistemin başlıca 4 tür hastalığı vardır:

İmmün yetmezlikler: İmmün sistemin değişik komponentlerinin bozukluğudur. Doğuştan olabildiği gibi AIDS veya kanser tedavisinde kemoterapi ilaçlarının etkisiyle sonradan da olabilir. Hücrelerde sayı eksikliği, hücrelerde işlev bozukluğu, antikor üretim eksikliği vs. değişik hafif veya ağır çok sayıda immün yetmezlik tanımlanmıştır.

İmmünglobülin A Eksikliği: En sık rastlanan immün yetmezliktir. Toplumda her 700 kişiden birinde rastlanmaktadır. B lenfositlerinin ürettiği antikor çeşitlerinden biri olan A tipi immünglobulini değişik derecelerde eksikliği görülür. İmmünglobülinin eksiklik düzeyine göre hastalığın şiddeti de ağırlaşır. IgA ne kadar düşükse hastalıklar o kadar sık ve ağır olur. Bu bebeklerde 6. aydan itibaren sık sık ateşli enfeksiyon geçirme, sık bronşiolit geçirme hikayesi vardır.

Otoimmün hastalıklar: Bu hastalık grubunda bağışıklık sistemi, değişik vücut dokularını “yabancı” olarak algılamakta ve vücut kendi kendine zarar vermektedir. Neden ve nasıl olduğu bilinmeyen bu hastalık grubu hala tam olarak anlaşılmamıştır. Çocukluk çağında en sık rastlanan otoimmün hastalıklar lupus ve juvenil romatoid artrittir.

Alerjik hastalıklar: Çevredeki bazı maddelere bağışıklık sisteminin aşırı reaksiyonudur. Mesela ev tozu akarı her yerde olduğu halde sadece bazı kişilerde ev tozu alerjisi çıkmaktadır. Aynı şekilde inek sütü proteini alerjisi de bazı çocuklarda çok ağır bazılarında hafif olmakta, ama birçok kişide hiç görülmemektedir. Ev tozunun veya inek sütünün bazı kişilerde neden alerji yaptığı tam bir muammadır.                                                                                       
İmmün sistem kaynaklı kanserler: Lösemi ve lenfomalar…