31 Aralık 2014 Çarşamba

Bir yıl daha bitti

Çocukken zaman ne kadar yavaş geçiyordu, büyüdükçe hızı arttı sanki. Dora doğduktan sonra yetişemez oldum. Bazen durup bakıyorum, karşımda bir çocuk var artık. Benimle konuşuyor, sohbet ediyor, alınıyor, küsüyor, seviyor, okşuyor, öpüyor... Çok yakınız ama sanki bir o kadar da uzaklaşıyoruz. Büyüdükçe ürküyorum, ben de ayrı bir hayatı olacağını düşündükçe hem mutlu oluyor, hem de hüzünleniyorum.

 
Artık bana daha az ihtiyacı var, bunu o da fark ediyor zaten. Oyun grubuna ilk başladığımızda emeklemeyi beceremiyor, herkesten çekiniyor, kucağımdan ayrılmıyordu. Oyunlara benim yardımımla katılıyordu. Şimdi bana ihtiyaç duymuyor, arkadaşlarıyla, öğretmenleriyle kendi oynuyor. Ben sadece izliyorum, arada aklına geldiğimde gözleri beni arıyor, bulduğunda kısacık bir gülümsüyor, sonra kaldığı yerden oyuna devam ediyor. Az kaldı, kısa bir süre sonra bensiz okulda olacak. Ben de, öğretmenleri de sorun yaşamayacağını düşünüyoruz.

 
Son bir kaç aydır günlerini annemin evinde geçiriyor. Orayı da “evi” olarak biliyor ama bir karmaşa da yaşamıyor. Her iki eve giderken de oyuncakarıyla “Dodo eve gidiyor, güle güle” diye vedalaşıyor. Bir süredir kendine “Dodo” diyor. Son haftalarda kelime hazinesi çok gelişti, artık sayamıyorum ama her şeyi tekrar edebildiğini, bir çok şeyi bilerek söylediğini fark ediyorum. Kendi başına daha iyi yemek yiyebiliyor. Biberonu da sonunda bıraktık, bardak ya da pipet kullanıyoruz. Uzun süredir yatağına yatırınca kendi uyuyordu, artık odasında fazla kalmamı bile istemiyor. Tuvalet eğitimi ne yazık ki bitmedi, hala yaptıktan sonra haber veriyor, ya da lazımlığa yetişemiyor. Görüştüğüm tüm okullarda bunu kolayca halledebileceklerini söylediler, umutluyum bakalım.

Artık daha düşünceli davranıyor, annem ya da bir başkası yiyecek bir şey verdiğinde, hemen "anneme de" diyerek benim için de istiyor. Çok sevdiği çikolatasını bile benimle, anneanne ve dedesiyle paylaşıyor. Üzüldüğümde gelip bana sarılıyor, öpüp teselli etmeye çalışıyor. Böyle duygusal davranması o kadar hoşuma gidiyor ki...

 
Bu yıl benim için de çok hareketli geçti. İki defa iş değiştirdim ama sanırım sonunda emekli olacağım yeri buldum. İnsanın “severek çalışması” bana anlaşılmaz geliyordu ama şimdi hastaneye de üniversiteye de mutlu gidiyorum. Nazara ya da negatif enerjiye inanıyorum, umarım bozulmaz. Yeni bir yıl hep bir güzel değişiklikler umudu taşır ya, umarım hepimiz için iyi bir yıl olur...

29 Aralık 2014 Pazartesi

Sevgi ölçüsü

Dora doğmadan önce Arda’yı o kadar çok seviyordum ki başka bir çocuğu o kadar sevebileceğimi düşünmüyordum. Çok sevimli olmasının yanında, sıcakkanlı ve sevecen olması da ona olan sevgimizi arttırıyordu sanki. Dora hayatıma girip, merkeze yerleştikten sonra ona çılgınca düşkün oldum. Her zaman mantıklı hareket etmeye çalışan biri olduğum için Dora’yı bu kadar çok sevmemin nedenlerini düşünüyorum ara ara… Bazen uyumlu bir çocuk olması, huysuzluk yapmaması, ısrarcı, talepkar davranmaması, bazen zekice yaptığı davranışlar, bazen de çok güzel olduğu için çok sevdiğimi sanıyorum. Ama sanırım her anne baba gibi benden bir şeyler taşıdığını fark ettikçe ve ona emek harcadıkça daha fazla seviyorum.

Böyle düşünmemin en önemli sebeplerinden biri gözlemlediğim annelerin huysuzluk yapan küçücük çocuklarına gösterdikleri aşırı tepkiler. “Yaramaz” diye nitelendirdikleri çocuklarına öyle sert davranıyorlar ki, ben dayanamıyorum. Dora’ya sinirlendiğimi hatırlamıyorum, bazen “sen ergenliğe girdiğinde nasıl kavga edeceğiz seninle?” diye düşünüyorum. Hayalimdeki ilişki konuşabildiğimiz, her şeyi paylaşabildiğimiz sakin ve uyumlu bir anne kız ilişkisi. Kendi hayatımda geçirdiğim süreçleri unutmazsam ona karşı daha anlayışlı olabilirmişim gibi hissediyorum. Umarım o da bana güvenir ve iyi bir ilişki kurabiliriz. Onu o kadar çok seviyorum ki, başka çocuğum olsa onun kadar sevebileceğimi düşünmüyorum…

 
Her anne baba çocuğunu çok sevdiğini söyler ve genelde tüm çocuklarını eşit sevdiklerini iddia ederler. Şurası bir gerçek ki çok net bir ayrım yapılmasa da her çocuk değişik ölçüde sevilir. Çocuklar, zekâ, yetenek, güzellik ve sevimlilik bakımından ayrılık gösterirler. Doğuştan gelen bu ayrılıklardan başka, çocukların geliştirdiği kişilik özellikleri de anne babanın hoşuna gider ya da yadırgayabilirler. Sevgi  ayrımı  her zaman görünür nedenlerle  açıklanamaz. Kimi nedenler ana babanın bilinç altında saklıdır. Daha zeki, daha başarılı çocukların daha az sevildiği aileler vardır. Bunun yanında, yaramaz, başarısız ve sevimsiz bir çocuğun annenin babanın gözdesi durumuna geçmesi de olanak içindedir.
Çocuğun benimsenmesinde cinsiyeti, doğumun zamanı, anne ile babanın ilişkisi, önceden istenip istenmediği, kişisel özellikleri gibi pek çok etken önem taşır. Çocukları değişik sevmek, bir yandan onların ayrı özellikler taşımalarından, öte yandan anne baba tutumunu etkileyen bilinçli ya da bilinçsiz nedenlerden ileri gelmektedir.

Ailelerin kendilerini suçlu hissetmeden davranışlarını irdeleyip çocuğun psikolojik gelişimini etkilemeyecek şekilde çözümler bulması en doğru yol olacaktır. Çünkü çocuklar gerçekten sevilip sevilmediklerini çok kolay anlıyorlar…

11 Aralık 2014 Perşembe

Özel konular

Zaman zaman henüz küçük olduğunu düşünsem de Dora hayatıma girdiğinden beri cinsel eğitim konusu kafamda bir yere sahip oldu. Her konuda genel yaklaşımım önce yeteri kadar bilgi sağlayıp karar verebileceğim bir hazırlık dönemi bulunması yönünde olduğundan bu konuyu da okuyorum bir süredir. Cinsellik için yaşı küçük ama özel alan ve mahremiyet eğitimine başlamakta fayda var gibi duruyor.

Bebeklik döneminden sonra mahremiyet konusuna zaten hep dikkat ettik. Belki bilinçli belki içgüdüsel ama Dora’nın altı evde hep yatağında değiştirildi. Dışarda, özellikle annemlerde, başka odaya geçtik. Tabi bunda Arda’nın eğitiminin de payı vardı. Giysilerini değiştirmek gerekirse bezini hiç çıkarmadık. Banyosunu ya ben ya da annem yaptırdı. Bebekken bile havuza, denize çıplak girmedi, mayosu hep oldu. Bazen abattığımı düşünüyordum ama okudukça doğru şeyler yaptığımı, bunların onun bilinçaltında yer edindiğini öğrendikçe içim rahatladı.

 
Kız erkek farketmez tüm çocukların kendi “özelleri” ile ilgili fikir sahibi olması gerekiyor. Kötü niyetli insanlardan kendilerini koruyabilmeleri için önce bunu anlayabilmeleri lazım. Büyüdükçe bağımsızlaşıyorlar, onları korumak daha da zorlaşacak. Okula gideceğini ve bizden ayrı vakit geçireceğini düşündükçe hem heyecanlanıyorum hem de içimi daha önce bilmediğim endişeler kaplıyor. Bizden ayrı hayatı olması için çok küçük gibi geliyor, korkuyorum. Oysa ki erken dönemde okula başlamasını en çok isteyen bendim. Gerçekten, “bebek” olduğu bu dönemler daha rahatmış sanki…
 
 

Çocukta mahremiyet eğitimi
Mahremiyet eğitimi, cinsel eğitimden daha kapsamlı bir kavramdır. Cinsel eğitim, çocuğun kendi cinselliğini tanıması, gelişim sürecinde cinsellikle ilgili yaşayacağı fiziksel ve duygusal farklılıkları öğrenmesi yanında, anne babasına sorduğu cinsellikle ilgili soru ve cevapları kapsar.  Mahremiyet eğitimi ise cinsel bilgilerin yanında daha çok kendisinin ve diğer insanlarının özelinin/özel alanının farkına varması, sosyal hayatın içinde kendi özel alanını koruması, diğer insanların özeline saygı duyması, kendisi ile çevresi arasında sağlıklı sınırlar koyması gibi bilgileri içerir. Mahremiyet eğitimi anne baba tarafından verilir. Bu eğitimin verilmesi çocuğun ruhsal ve cinsel açıdan korunması adına çok önemlidir.

Çocuğun kendi mahremini, özel alanını koruyabilmesi için öncelikle bu alanı çocuğa tanımlamak gerekir. Vücudun kişiye özel olan bölgeleri, bu bölgelerin gizlenmesi gerektiği çocuğa iki yaşından itibaren yavaş yavaş anlatılabilir. Bu özel alan ailenin yaşadığı topluma ve sahip olduğu inanca göre değişmekle birlikte genel olarak cinsel bölgeleri kapsar. Her aile kendi inancına, düşüncesine göre çocuğun vücudunda mahrem alan tanımlayabilir. Bu alanın başkalarından gizlenmesi ve anne-baba ve doktorlar dışında bu bölgeye kimsenin dokunmaması gerektiği çocuğa öğretilmelidir.

 
Çocuk için tanımlanan özel alan aynı zamanda anne-babanın da özel alanıdır. Çocuk anne-babasının bu alanları görmek istediğinde aile izin vermemeli, bu alanların kişiye özel olduğunu belirtmeli ve kimseye gösterilemeyeceğini anlatmalıdır. Çocuğa cinsel organlar, ancak o sorduğunda onun anlayacağı dille ve yumuşakça anlatılmalıdır.

Çocuklara dört-beş yaştan itibaren anne-babanın odası kapalı ise odaya kapıyı çalarak ve izin alarak girmesi gerektiği öğretilmelidir. Çünkü bu oda anne-babanın özel alanıdır ve özel alanlara girişte izin alınır. Çocuğun odasına girerken kapısının çalınması çocuğa iyi bir model oluşturacaktır. Odaya izinsiz girdiğinde çocuğa, “Odamızda giyiniyor olabiliriz, bu yüzden kapı kapalı ise tıklatıp izin alarak içeri girmelisin şeklinde” açıklama yapılabilir.

Çocukların iki yaşında tuvalet alışkanlığını kazanması, en geç dört yaşında tuvalet sonrası temizliklerini yapmayı öğrenmesi beklenir. Anne-baba bu dönemleri dikkate alıp çocuğa tuvalet eğitimi verebilir ve eğitimin bir parçası olarak tuvalette yalnız olunması, başkalarının göreceği şekilde tuvaletini yapmaması gerektiği çocuğa anlatılabilir. Çocuk oturak (lazımlık) kullanıyorsa, bu oturak evin ortak kullanım alanlarına konmamalı, tuvalet ya da banyoda kullanılmalıdır.
Küçük yaştan itibaren çocukları başkalarının yanında giydirmemek, altlarını değiştirirken bile bir başka odaya götürmek çocuğun mahremiyetine saygıyı gösterir. Özellikle dört-beş yaşından sonra çocuğu iç çamaşırı ile yıkamak, iç çamaşırı çıkarırken ve temizlerken gözleri kısarak ya da başı hafif yana çevirerek o alana saygı gösterdiğimizi hissettirmek çocuklarda mahremiyet duygusunun gelişmesine katkı sağlayacaktır. Yedi yaşından sonra banyoda çocukların kendi mahrem alanlarını kendi temizlemelerine fırsat tanımak da mahremiyet duygusunun gelişimi açısından güzel olacaktır. Yine kardeşleri dört-beş yaşından sonra birlikte banyoya sokmamak, sokulması zorunlu olan durumlarda ise onları iç çamaşırları ile yıkamak gerekmektedir. Sağlıklı bir mahremiyet duygusu açısından çocuğun başkalarının önünde elbiselerini çıkarmaması, giyinip soyunmaması gerektiği ayda birkaç defa tekrar edilerek çocuğa hatırlatılmalıdır. Tabi ki anne-babanın da çocuğun görmeyeceği bir alanda giyinip-soyunması da çocuğun bütüncül bir mahremiyet duygusu geliştirmesi açısından önemlidir.

Küçük çocukları cinsel organlarına dokunarak, onları konu yaparak sevmek doğru değildir. Çünkü bu durum, onların özel alanlarının ihlalidir. Çocuk bu şekilde hem mahremiyet ihlaline uğramış olur, hem de başkalarının özel alanlarının kullanılarak onlara şaka yapılabileceği inancını taşır. Ayrıca çocukları cinsel organlarını konu ederek sevmek, onları kendilerini kötü niyetli yabancılardan korumak konusunda etkisiz kılabilir. Çocuk, bir başkası özel alanına dokunmak istediğinde bunun iyi mi yoksa kötü mü olduğunun ayrımını yapamayabilir. Bu sebeple bezlemek, pişik kremi sürmek ve temizlemek durumlarında bile abartıya kaçmamak, aşırı baskı uygulayarak silmemek, çocuğun cinsel organlarıyla oynamamak daha doğrudur. Çocuğun cinsel organlarını şaka konusu yapmak, göstermesini istemek, onlara dokunmaya çalışmak çocuğun cinsel kimlik gelişimi açısından oldukça sakıncalıdır.

İlkokul dönemi ile birlikte çocuklar için evde bir çekmece ya da sepet belirlenip, çocuğa özel eşyalarını buraya koyabileceği söylenebilir. İlk başlarda çocuklar buraya gerekli gereksiz birçok şeyi koyabilir, ancak zamanla daha seçici davranacaklardır. Onun bu özel alanını anne-babanın izin alarak kullanması çocuğun özel alan düşüncesini pekiştirir. Ergenlik dönemi ile birlikte gençler, kilidi olan daha güvenli özel alanlar talep edebilirler. Ergenler yalnız kalmak isteyebilirler, çocukluk dönemine göre daha utangaç olabilir. Vücudunu anne-babasından gizlemek isteyebilir. Onların bu taleplerini normal karşılamak, özel alanlarına izinsiz girmemek, telefonlarını karıştırmamak, günlüklerini okumamak daha doğru bir davranıştır.

 

Bebeğin yatağının anne-baba yatağından ne zaman ayrılacağı tartışmalı bir konudur. Kimi ebeveynlik ekolleri çocuğa dilediği kadar müsaade ederken, kimi yaklaşımlar ise daha katı bir yaklaşımla çocuğun odasının ve yatağının ayrılmasını savunmaktadır. Bu konuda genel yaklaşım şu şekildedir: Altı aya kadar çocuk annesi ile yatabilir. Altı aydan sonra ise annesi ile aynı odada yer yatağında ya da beşikte yatabilir. İki yaşla birlikte çocuk yavaş yavaş bağımsızlığını kazanır ve kendi başına yemek yemeye, yolda kendi başına yürümek istemeye başlar. Bu dönem gelişim olarak da çocuğun odasının ayrılabileceği bir zamandır. Ancak yalnızlık, anneden ayrılma, karanlık gibi konularda aşırı duyarlı ve kaygılı olan çocukların zorla yataklarını ayırmak doğru değildir. Öncesinde var olan kaygılar uzman yardımı ile giderilmeli, sonrasında yatak ayrımına gidilmelidir. Birlikte aynı yatakta yatan kardeşlerin yataklarını ise dört-beş yaşından itibaren ayrılabilir.

Kız ve erkek kardeşlerin ilkokul dönemiyle birlikte odaları ayrılmalıdır. Çünkü beraber bulundukları odada, giyinip soyunurken, yatarken, temizlenirken birbirlerinin özel alanını ihlal edebilirler. Ayrıca okulla birlikte çocuklara vücudunun dışında iç çamaşırlarının belki de özel eşyalarının (günlük vb.) bulunduğu bir özel alan da gerekebilir. Bu alanın farklı odalarda olması daha doğru olacaktır. Yer darlığı gibi sebeplerle bu konu ertelenmemelidir. Gerekirse diğer bir odada bir köşe oluşturularak çözüm bulunmalıdır. ‘Onlar kardeş bir sorun olmaz’ diye düşünmek kadar, bu konuda aşırı kaygılı davranıp endişelerimizi çocuklara hissettirmek de sakıncalıdır
Çocukla birlikte dışarıda gezerken veya televizyon izlerken aniden karşımıza mahremiyet ihlali içeren sahneler ve durumlar çıkabilir. Bu gibi durumlarda çocuğa bir şey demeden onun duyacağı şekilde mahremiyet ihlali yapan kişiye tepki belli edilebilir. Örneğin bir televizyon sahnesinde arkadaşlarının mahrem alanına şaka amaçlı dokunan kişiye seslice kızılabilir. “İnsanların özel yerlerine dokunulmaz” gibi cümlelerle tepki belli edilebilir. Böylece çocuk anne-babanın tepkilerini modelleyerek mahremiyet ihlallerine karşı duyarlı hale gelir. Çünkü çocuklar anne-babaların kendilerine değil de başkalarına verdikleri tepkiler yoluyla daha kolay öğrenmektedirler.

Mahremiyet eğitimini alan çocuklar kendi özel alanını bilir, bu alanını korur ve başkalarının özel alanlarına da saygı gösterir. Bu durum, aynı zamanda çocuğun sağlıklı bir kişilik gelişimine zemin hazırlar. Cinsel tacizlerin arttığı günümüzde çocukları korumanın ilk adımı onlara mahremiyet eğitimi vermektedir. Bu eğitim sayesinde onlar kendilerinin ve başkalarının özel alanını korumayı öğrenerek daha sağlıklı bireyler olabilirler.