4 Kasım 2016 Cuma

Abur cubur ve obezite


Çocuğunu sağlıklı beslemeye çalışan her anne gibi ben de abur cubur diye adlandırılan paketli gıdalara takıntılıyım. Ne yazık ki Dora da her çocuk gibi bu gıdalara ilgi gösteriyor. İlk iki yıl ambalajlı ürünlerle hiç tanışmadı, meyve ve pekmez dışında tatlı besin almadı. Herkese ve her şeye rağmen bunu sağlayabildim. Ama iki yaşından sonra okula başlayınca ne yazık ki bu gıdaların varlığını öğrendi. Yeri geldi markette gördü sordu, bazen arkadaşları okula getirdi tattı. Cazip tatları yüzünden onun da ilgisini çekti. Henüz sadece çikolatayı yiyor düzenli, bana daha masum geldiği için çikolataya izin veriyorum, arada da kraker. Şekerleme, gofret gibi daha katkılı olanlarla tanışmış olsa da anlattığım için sağlıklı olmadığını biliyor. Çok alışmadığı için de ısrarcı olmuyor. Kuru kayısı, üzüm gibi besinler öncelikli favorisi. Ceviz ve bademi altı aylıktan itibaren her gün düzenli yedi ama artık tercih etmiyor. Taze meyveler ise her zaman ilk tercihi oluyor, en azından çikolatadan sonra…

Obezite artık çocuklar için de sağlık sorunu haline geldi. İyi beslenmediği için kilo sorunu yaşayan birkaç çocukla her gün karşılaşıyorum. Dora da hiçbir zaman zayıf bir bebek olmadı, büyümesi ve gelişimi hep iyi düzeydeydi ama artık dört yaşına çok az kaldı. Büyüdüğünde sağlık ve kilo sorunu yaşamaması için iyi beslenmeyi öğrenmesi gerek. Neyse ki anlattığımda her şeyi anlayan bir çocuk olduğu için gereksiz itirazları olmuyor, beslenmeyle ilgili çok sorun yaşamıyoruz. Kilolo olduğu halde demir ve vitamin eksikliği bulunduğu için sağlık sorunu yaşayan çocukları gördükçe bu konuyu daha fazla önemsememiz gerektiğini düşünüyorum.

Abur cubur ve obezite

Bisküvi, çikolata, şeker, cips, gofret gibi abur cuburlar çocukların vazgeçilmezleri arasında. Ancak, hiçbir besleyici değeri olmayan ve yüksek kalori içeren bu gıdaları, obezitenin baş sorumluları arasında. Sorun obeziteyle sınırlı kalmıyor, faturada kalp hastalığı, diyabet, alerji, kanser gibi çok ciddi hastalıklar da var.

Dünya Sağlık Örgütü tarafından “salgın” olarak nitelendirilen obezite her geçen gün artıyor. Sadece yetişkinlerin değil, çocukların da giderek şişmanlaması tabloyu kötüleştiriyor. Bunda en önemli etkenin yanlış beslenme ve hareketsiz yaşam tarzı olduğu çok açık. Çocuklarda obezitenin artmasındaki en büyük payı ise “abur cubur” sınıfındaki yiyecekler oluşturuyor. Türkiye’deki çocuklarda obezite oranı da her geçen gün artıyor. Günümüzde bu oran %25’lere ulaşmış durumda.

Abur cubur diye tanımlanan kolay ve çabuk tüketilen, hiçbir besleyici değeri olmayan yiyecekler genellikle doymuş veya trans yağ içeren, vitamin ve minerallerden fakir, lif-posa değeri düşük, raf ömrünün uzatılması için koruyucu madde içeren tuz ve şeker oranı yüksek yiyeceklerdir. Bu yiyeceler sık tüketilirse kilo artışına ve obeziteye neden olur.  Abur cuburlar, trans ve doymuş yağ içermesinden dolayı kalp hastalıklarına, genellikle kızartma işlemiyle yapılması nedeniyle de hem kalp hastalıklarına hem de kansere neden olabilirler. Aşırı tuz ve şeker tüketim sıklığına bağlı olarak hipertansiyon ve diyabete, lif-posa içermemesi nedeniyle sindirim rahatsızlıklarına ve çeşitli kanser türlerine, katkı maddelerinden dolayı da alerjik reaksiyonlara yol açabilir.

Çocukların yağ hücreleri 0-3 yaş arasında oluşur. Bu dönemde kilolu olan çocukların ömür boyu kilolu olma riski artar. Abur cuburlardaki trans yağlar, yağ hücrelerinin oluşmasını artırırken, şeker de hücrelerin oluşma oranını artırır. Özellikle şeker bağımlılık yaptığından, çocukların yedikçe yeme istekleri artar. Bu da obezite riskini katlar.

Peki hangi abur-cuburlar daha tehlikeli, hangileri daha masum ve bunlardan tamamen uzak durmak mı, arada bir tüketmek mi daha doğru? Bu konuda ailelere çok önemli görevler düşüyor ve çocuklara atıştırmalık olarak bisküvi, çikolata, cips yerine besleyici ve sağlıklı yiyecekler verilmesi gerekiyor.

Bu bağlamda Türk Pediatri Kurumunun, ülkemizde 5 yaşın altında her 4 çocuktan 1’ini tehdit eden aşırı kilo veya obezite ile mücadele için “Abur cubur yemiyorum, sağlıklı atıştırıyorum” adlı bir bilinçlendirme kampanyasını başlattığını da hatırlatmakta fayda var. Kampanya ile ebeveynlerin çocukları için sağlıklı atıştırmalık alternatiflerine yönlendirilmelerinin hedefleniyor. Kalıcı bir alışkanlık değişimi yaratmak için, yasaklayan değil, yol gösteren olmak gerektiği vurgulanıyor. Öneriler; Besin Yoğunluğu Endeksinin dolu/boş kalorileri tanımlamasına göre sınıflandırılıyor. Dolu kalorilerin yani protein, lif, vitamin ve minerallerin fazla, boş kalori denilen şeker, tuz, doymuş yağ gibi besin öğelerinin az miktarda içermesi tercih edilmesi öneriliyor.

Çocuklarınıza sağlıklı abur cuburlar olarak; ceviz, badem, fındık gibi yağlı tohumlar, kuru kayısı, yaban mersini, kuru üzüm gibi kuru meyveler, süt, yoğurt, meyveli yoğurt veya kakao oranı yüksek bitter çikolata (küçük porsiyon olmak şartıyla) verebilirsiniz.

http://www.ntv.com.tr/galeri/saglik/abur-cuburlar-cocugunuza-neler-yapiyor%2cQkTSF8a3pEKSI693bm_qRw

2 Kasım 2016 Çarşamba

El ayak ağız hastalığı tecrübesi


Sonbaharın gelmesiyle birlikte hem hava sıcaklığında yaşanan değişiklikler hem de okulların açılmasıyla çocukların daha fazla birarada olması nedeniyle bulaşıcı hastalıklarda artış görülmeye başladı. Okulların açılmasıyla birlikte havalar soğuyunca kapalı ortamlarda daha fazla zaman geçirmeye başlayan çocuklar hastalıkları birbirlerine bulaştırmakta geç kalmadı. Geçen yıl Dora’yla birlikte el-ayak-ağız hastalığını tecrübe etmiştik. Bu yıl yine hastalık görülmeye başlayınca yazmak istedim. El-ayak-ağız hastalığı konusundaki yazım birkaç haber sitesinde de paylaşıldı.



Geçen yıl, ekim ayının ortalarında her zaman olduğu gibi yine bir gece Dora’nın vücut ısısı yükseldi. Artık alıştığım ve ciddi başka bir sıkıntısı olmadığı için ateş düşürücü vererek takip ettim. O gece sık sık ayaklarının kaşındığını söyleyerek uyandı. Ertesi gün de ellerinde ve ağız çevresinde döküntüler başlayınca el-ayak-ağız hastalığından şüphelendim. Sonraki bir kaç gün ateşi devam etti, ağzındaki yaralar nedeniyle yemek yerken çok zorlandı. Bir önceki hafta sınıfında üç arkadaşının da aynı hastalığa yakalandığını öğrenince bir salgının başladığını anladım. Sonrasında da bir çok okuldan da salgın haberleri geldi. Bir kaç gün sonra ateş ve döküntüler bende de başladı. Dora’dan virusu ben de alıp hastalığı geçirdim böylece. Neyse ki genellikle bir kaç günde kendi kendine düzelen bir hastalık olduğu için ikimizde atlatabildik.



Sonbaharın ortalarında poliklinikte el-ayak-ağız hastalığı olan çocuklar artık eskisinden daha sık görülüyor. El-ayak-ağız hastalığı viral bir hastalıktır. Çoğunlukla 5 yaş altı çocuklarda, nadiren de erişkinlerde gözlenebilir. Ateş, elde ayaklarda döküntü ile kendini gösterir. Hastalık sıklıkla ateş, iştahsızlık, boğaz ağrısı ile başlar. Ateş başladıktan 2-3 gün sonra, ağızda ağrılı, su dolu döküntüler meydana gelir. Küçük kırmızı lekeler olarak başlayan lezyonlar ülserleşir. Deri döküntüsü 1-2 gün sonra gelişir. Ayak tabanı ve el ayalarında meydana gelen düz kırmızı noktalar halinde başlar, daha sonra su toplar. Nadiren döküntüler dizlerde, dirseklerde, kalçada veya genital bölgede olabilir. Özellikle bebeklerde ağızdaki yaralar nedeni ile yutma güçlüğü ve beslenememe olabilir. Yemek isteyen çocuğun ağzının acıması yüzünden yiyememesi anne için çok üzücü olabiliyor, sevdiği gıdalarla, özellikle sıvılarla beslemek gerekebiliyor.



El-ayak-ağız hastalığı insandan insana direk temas ile bulaşan viral bir hastalıktır. Hastalığa neden olan virüsler burun ve boğaz bölgesine yerleşir ayrıca dışkıda ve döküntülerin içindeki sıvılarda bulunurlar. Bu nedenle hastalık çok bulaşıcıdır ve hastaların hastalık tamamen düzelene kadar izole edilmelerinde yarar vardır. Birçok erişkinin de hastalığı hiç semptom oluşmadan taşıyabileceği unutulmamalıdır. Ayrıntılı bir hastalık öyküsü ve fizik muayene, ağızda, ellerde ve ayaklarda karakteristik döküntüler hastalığın teşhisi için yeterlidir. Genellikle, hiçbir laboratuvar çalışması gerekmez. Hastalıktan korunmak için aşı yoktur. Bu nedenle, hasta ile temastan kaçınmak ve temel temizlik kurallarına dikkat ederek hastalıktan korunmak gerekir. Kesin bir tedavisi olmayan hastalıkta semptomları hafifletmek için bazı önlemler alınabilir, ateş düşürücü ve ağrı kesiciler, ağız yaraları için gargara, ağız suları veya spreyler kullanılabilir.