Ben uyumayı çok severim, Ayhan da benden aşağı kalmaz bu
konuda… Uykumu alamazsam sinirli oluyorum, etrafa sarıyorum, bu konuda da
benden aşağı kalmaz… Ama bizim bir tanecik kızımız, minik prenses bize hiç
benzemiyor, tam bir gece kuşu. Güneş batınca gözlerini faltaşı gibi açıyor,
sabah yeniden doğana kadar bıcır bıcır… Bir gece, iki gece dayanılır, hatta
eğlenceli bile ama bir aydır böyleyiz, 50 günlük hayatında. Kırkı çıksın umudu
vardı herkeste ama bir değişiklik olmadı, Dora hala gecelerin insanı. Öyle ağlayıp,
bağırması yok ama sürekli ilgi istiyor, o mızırdansın biz ona sürekli bir
şeyler anlatalım keyfi yerinde, ama yatağına bırakırsak hiç hoşlanmıyor. Bir noktadan
sonra da bünyemiz dayanmıyor, uykusuzluktan saracak yer arıyoruz. Arada annem
gece kalıyor da karanlıkta uyumak nasıl bir şeydi hatırlıyorum…
Dora’ya istemediği bir şeyi yaptırmak daha şimdiden
imkansız, buna uyumak da dahil. Tüm gece uyutmaya çalışıyorum, gözünü
kırpmıyor, saat 6 olduğunda ise pıt diye uyuya kalıyor, kolları havada. Çok şirin,
çok sevimli ama bir o kadar da yorucu. Biz daha doğmadan Dora’yı uyutmak için
sallamamayı kafamıza koymuştuk, zaten doğmadan plan yapmak çok kolaydı. Şimdiye
kadar ihtiyacımız olmadı, bir beşiği var elektrikli, o sallanıyor, sakinleşip
uyumasına yetiyor. Ara sıra da odasındaki sallanan sandalyede beraber
mayışıyoruz o kadar, sonra yatağında devam ediyor, tabi sabaha karşı. Arkadaşlarımdan
ayakta sallayanları, battaniye içinde sallayanları, aynı yatakta yatanları
duydukça korkmuyor değilim aslında, bir de gece uykumuz olmayınca önümüzdeki
gecelere pek de umutla bakamıyorum. Belki biraz daha büyüdüğünde kızım geceyle
gündüzü ayırabilirse gündüz biraz beraber zaman geçiririz, ben de gece
uykularıma kavuşurum, evimize de sükûnet ve huzur gelir…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder