30 Mart 2013 Cumartesi

32

Bu gün benim doğum günüm…

Bazı yaşlar vardır ya, insanın kişisel tarihinde yeri başka olur; okula başlarsın, üniversite kazanırsın, mezun olursun, evlenirsin… 32 de kişisel tarihime not düşülecek yaşlardan biri oldu benim için. Belki de en önemlisi; anne oldum... Kimine göre anne olmak için geç kalınmış bir yaş belki ama, bizim için en güzel zamanda geldi bebeğim…

Yeterince okudum, yeterince gezdim, eğlendim, yeterince iki kişilik hayatın, evliğin tadını çıkardım, mecburi hizmeti bitirdim… Geriye bakınca bir çırpıda sayabileceğim bunlar var. Bundan sonra her şeyi kızımla yaşayacağım, hayatımın sonuna kadar aklımda olacak, önce hep o gelecek… Onunla büyüyeceğim, öğreneceğim, eğleneceğim.

32 yaş kimine göre “çok genç”, kimine göre “olgunluk”… Ben artık geçen zamana yetişemiyorum. Eskiden de “aklı bir karış havada” grubuna dahil olmadığım için çok büyük bir olgunluk hissetmiyorum, çok da genç sayılmam artık. Daha durağan, daha sakin hissediyorum sadece, basit şeylerin “basit” olduğunu daha kolay fark ediyorum, daha zor heyecanlanıyorum.  Büyüdüm sanırım biraz daha, tecrübelerim arttı.  İnsanları daha kolay tanıyorum. Daha çok biliyorum, daha az şaşırıyorum. Güzel anılar biriktiriyorum, daha gerçek planlar yapıyorum. Tadını çıkarmaya bakıyorum…

28 Mart 2013 Perşembe

Monozebra

Dora’nın kitapları sevmesini çok istiyorum. Daha doğmadan ona birçok kitap aldım. Henüz giysi ya da oyuncağı olmadan kitapları oldu. Ona okumak için sabırsızlanıyorum ama daha erken. Şu anda biz konuşurken ağzımızı inceliyor ve taklit edip ses çıkarmaya çalışıyor, çok ama çok şirin oluyor. Ayhan onunla sık sık konuşuyor. İlk başlarda ne anlatacağını bilemiyordu, şimdi aklına ne gelirse anlatıyor. Zaten önemli olan karşısına alıp dudaklarını görmesini sağlaması, Dora buna bayılıyor.

Bebek kitaplarını araştırırken önce kartlarla karşılaştım, sonra da Monozebra kartlarıyla. Renkli kartlara şöyle bir baktı ama boyutları küçük geldi, hem de sanırım renkler nedeniyle iyi seçemedi. Dikkati çabuk dağıldı. Bu kartların büyük boyutu ve siyah-beyaz olması sanırım daha kolay algılamasını sağladı. Şekillerde çok basit çizilmiş. Zaten doğumdan itibaren kullanmak için tasarlanmış. Bebekle iletişim kurmaya da yardımcı oluyor.

Kartları göz hizasında tutup üzerinde şekillerle ilgili hikayeler anlatıyoruz, iki seri var; orman hayvanları ve çiftlik hayvanları. Şimdilik sadece hayvanı tanıtıp sesini çıkarıyoruz ama o bile ilgisini çekiyor. Onun o kartlardaki hayvanları bize anlatacağı günlerin hayalini kuruyorum. Bu şekilde başlayıp birkaç ay sonra kitaplara geçeceğiz. Bakalım onlar da ilgisi çekecek mi?

26 Mart 2013 Salı

Günlük rutin

Her şeyi planlı programlı yaşayan biri olarak ilk bir ay çok zor geçti. Ne zaman acıkacağı, ne zaman uyuyacağı, ne zaman kaka yapacağı, ne kadar emeceği, ne kadar süt çıkacağı, hepsi soru işareti… Teorik olarak ne yapılacağını bilsem de yapmak daha farklı… Belki birçok anneye göre daha rahattım, işim kolaydı ama düzensizlik beni çok yordu. Çok iyi bildiğim ve her zaman söylediğim şeyi uygulamaya geçirmem için biraz toparlanmam ve Dora’nın bir gece çok fazla mama yemesi gerekti; bebekler düzen sever… Dora’nın uyuyamadığı ve huzursuzlandığı bir gece Ayhan her zamanki gibi aç olduğu düşünerek defalarca az az mama hazırladı, Dora zaten hayır demez, hepsini yedi ama yine de uyumadı. Bir hafta böyle gidince alması gerekenden fazla tartı aldı, geceleri uyumadı. Sonunda bir düzen oturtmaya karar verdim.

Yaklaşık dört haftadır bir günlük rutinimiz var. Ara sıra aksamalar oluyor, dışarı çıkarsak ya da Dora’nın canı isterse bozulabiliyor ama yeniden düzene girmesi çok zor olmuyor. Sabah 8:30’da uyanıyoruz (bazen Dora daha erken ya da geç kalkabiliyor), artık günde bir defa kaka yaptığı için gece uykusunu bölmemek adına bezini değiştirmiyorum, sabah önce altı değişiyor, günlük bakımı yapılıyor, sonra 9:00’da besleniyor, 90 cc… Miktarı belli ama içeriği anne sütünün durumuna göre değişiyor, sağılmış olan süt, mama ile 90 cc’ye tamamlanıyor, emerse kalana göre ayarlanıyor. Sonra biraz oyun-eğlence… Anneanne varsa onunla yoksa anneyle, oyun parkındaki ya da kartlardaki hayvanlar inceleniyor, şarkı söyleniyor ya da dans ediliyor, bu arada uyuyakalıyor. Beslenme araları dört saatte bir, saati gelene kadar süt sağıyorum, yemek yemeye çalışıyorum, yanımda biri varsa duş alıyorum, Dora’nın banyo günüyse yıkanıyor. 13:00’da yeniden bakım ve 90 cc daha. Sonra yine oyun zamanı. Dışarı çıkmadıysak bu düzen devam ediyor, çıkarsak zaten hem arabada hem de gittiğimiz yerde bebek arabasında uyukluyor ya da etrafı seyrediyor. 17:00 beslenmesi ve bakımı sonrası babacık geliyor, yemeğini yedikten sonra Dora’ya gününü anlatıyor, şarkı söylüyor, Dora da ona kendi çapında agularla cevap vermeye çalışıyor. 21:00’a kadar oyalanıyor, sonra yine bakım ve uyku.

Dora’yı zorla uyutamadığımızı öğreneli çok oldu, bu nedenle yatağına bırakıyoruz, sallanma programını kuruyoruz, yarım saat içinde uyumuş oluyor zaten. İstemezse ne yaparsak yapalım uyumuyor, bizi kandırmak için kısa süreli dalsa da on dakikayı geçmiyor. Gece uyurken rahatız, ışıktan, sesten etkilenmiyor ama gündüz en ufak bir ses onu uyandırmaya yetiyor, uykusu kaçarsa da huysuzlanıyor.

Gece daha uzun uyuması için 21:00 beslenmesinde 120 cc veriyorum. 5-6 saat deliksiz uyuyor, geçtiği de oluyor ama bu defa ben uyandırıp besliyorum. Sabaha kadar sadece bir defa daha 120 cc alıyor. Genelde gece emzirmiyorum, uykusu dağılmadan biberonla verip yatırıyorum, sonra ben sağıyorum, sabah içiyor. Maalesef sadece anne sütü alabileceği kadar süt yok, ne kadar sağsam da o kadar artmadı.

Beslenmeleri ve uykusu düzene girince birlikte daha iyi vakit geçirmeye başladık, ben de gece uyuyabildiğim için gündüzleri çok daha eğlenceli, tepkileri çok şirinleşti. Sonuçta bebekler ve çocuklar da tüm insanlar gibi rutin seviyor, bunu ne kadar erken paşarabilirsek hayat o kadar kolaylaşıyor, artık Dora da alıştı, acıkacağı, uyuyacağı saati bilmek çok güzel. Bu düzen bizim eve mutluluk getirdi…

23 Mart 2013 Cumartesi

Baby blues

Yazabilmek için geçmesini beklemek daha mantıklı geldi. Türkçesi “lohusalık hüznü”… Aslında çok sık rastlanıyor, %70 gibi bir oranı var doğum yapmış kadınlar arasında. Özellikle ülkemizde annelik gibi kutsal bir kavramın yanına mutsuzluk yakıştırılamadığı için çok sözü edilmiyor. Aslında tam bir mutsuzluk değil, bir bocalama hali. Özellikle eğitimli, çalışan kadınlarda daha sık rastlanıyor.

Tüm hazırlıklar yapılmış, dokuz ay beklenmiş, bebek doğmuş, her şey yolunda… En mutlu olması gereken zamanda annenin hüzünlü hali, ağlama krizleri kendini bile şaşırtıyor elbette. Bir de daha önce kimseden böyle bir şey duymamış olmak insana kötü anne olduğunu bile düşündürebiliyor. Ben bu konuda şanslıydım tabi, hem bu durumu biliyorum hem de yaşadığını çekinmeden anlatan arkadaşlarım var. Az çok kendimi bildiğim için doğum sonrası sıkıntı yaşayacağımı tahmin ediyordum. Yine de içinde bulunmak zor ve sıkıntılı. Söylenen her şeye alınmak, olur olmadık yerde ağlamak, hayatımdaki değişiklere alışamamak, uykusuzluk, yorgunluk, bir de etrafımdakilerin sanki her şey çok kolaymış da bir ben beceremiyormuşum gibi davranması… Annemin “biz de böyle büyüttük, Ece’de/Arda’da şöyle yaptık” demesi bile beni çok zorluyor, herkesin kolayca yaptığını yapamadığım hissine kapılmama sebep oluyordu. Sürekli Ayhan’a sarıyordum, o da küçük çaplı bir depresyon yaşadığından benden geri kalmıyordu. Zor günlerdi zor…

Uzun süredir devam ettirdiğim bir düzenim olması, işim, arkadaşlarım, tatillerim, seyahatlerim… Sanki keyif aldığım her şeyin sonu gelmiş gibiydi. Üstüne Dora’nın emme sorunları, uyumaması, çocuk doktoru olduğum için herkesin benden beklentilerinin fazla olması… Kolay olmadı düzene sokmak. Sadece ben Dora’ya karşı kötü şeyler hissetmedim. Bebeği reddetmek ya da tüm sıkıntıların sorumlusu olarak onu görmek de bu dönemde sık olan davranışlar. Ben ilk dakikalarda yabancılık hissetsem de hemen sonra Dora her şeyin merkezine yerleşti, hatta bu dönemi en zorlaştıran şeylerden biri de onun için aşırı endişelerim oldu. Kabullenememek gibi bir duygu yaşamadım. Bir süre sonra geçti, sıkıntılarım, endişelerim azaldı, Dora’yla dışarı çıkmaya başladık, iletişimimiz arttı, gülmeleri, agucukları başladı. Şimdi her şey daha keyifli, yazması da daha kolay.

Baby blues ya da lohusalık hüznü, doğumdan sonraki birkaç günde başlıyor, ilk haftalarda zirveye ulaşıyor. Duygusal dalgalanmalar, endişeler ve ağlama krizleri ile devam ediyor. Sebepleri arasında hormonal değişiklikler, bebek sahibi olmanın getirdiği psikolojik baskılar, uykusuzluk ve yorgunluk yer alıyor. Normal bir durum olarak kabul edilmesi gerekiyor. Kendi kendine düzeliyor ama kolaylaştırmak için her fırsatta dinlenmek gerekiyor. Gün içinde kısa da olsa kendine zaman ayırmak önemli. Tabi bunlar için yardım birilerinin olması şart. Bir anda bebeğe alışmak, doğum travmasından sonra tüm bakımını karşılamak oldukça zor, alışmak için zaman şart. Bir süre sonra kendiliğinden düzelmez ya da ilerlerse lohusa depresyonu ortaya çıkabilir ki bu durumda psikiyatrik destek gerekiyor.

Bu durumun normal olduğunu kabul etmek için sanırım paylaşmak önemli, herkes az ya da çok yaşıyor. Bizim gibi planlı ve kontrollü yaşayan, her şeyi bir anda ve mükemmel yapmak isteyen annelerin hayatlarındaki bu büyük değişimle bocalamamaları mümkün görünmüyor.  Neyse ki bir süre sonra geçiyor ve yeni bir düzen kuruluyor...

15 Mart 2013 Cuma

Anne sütü

Anne sütü ve emzirme ile ilişkim işim gereği çok öncelere dayanıyor, bu kavramlarla tanışmam bir çok kadın gibi gebelik ya da doğumdan sonra olmadı. Bir çok anneye emzirme eğitimi verdim, bebeklerini beslemelerine yardımcı oldum, teorikte nasıl emzirileceğini çok iyi biliyorum. Bebeğimi kucağım aldığımda ise elbette hemen emmedi, uğraşmak gerekti. Fark ettim ki sorun emzirmesine yardım etmeye çalıştığım annelerin yapamaması değil, yeni doğan bebeğe yardımcı olmak gerekiyor. Buna rağmen emzirmeme yardım etmeye çalışan, bana ne yapmam gerektiğini söyleyen arkadaşlarıma, hatta fotoğrafçıma bile ses çıkarmadım, belki Dora’ya yardımları olur diye…
 

İlk iki gün süt hiç gelmedi. “Hiç” olduğuna eminim, pompayla kontrol ettim, damlamadı bile. İlk gece Dora çok huzursuz oldu, ikinci gününde 190 gram tartı kaybettiğini görünce mama vermeye başladım. Oysaki yıllarca ilk altı ay sadece anne sütü verilmesi gerektiğini, doğru emzirilirse her annenin sütünün bebeğine yeteceğini söyledim durdum. Teorik olarak böyleydi ama pratikte hiç öyle olmadı. Bundan sonra sanırım daha esnek olacağım. Geçen gün internette bir videoda Hayri beyin anne sütüyle ilgili yaptığı yorumları izlerken en az benim eskiden olduğum kadar katı olduğunu gördüm, onun benim öğrendiğim şekilde öğrenme imkanı da olmayacak. Üçüncü günün akşamı pompayla 30 cc kadar süt çıkartabildim. Bu arada Dora emmeye çalışıyor ama ya tutamıyor ya da kısa sürede yoruluyordu. Takviye mama da verdiğim için emmeye çok çaba harcamıyordu. Ben de o emdikten sonra kalanı pompayla sağıp biberonla vermeye çalıştım.

Dora’nın anne sütü almasını çok istedim. O güçsüz emip bir de mama alınca sütümün azalacağını bildiğim için sağmaya devam ettim. Beşinci günden sonra süt arttı, Dora sadece anne sütü almaya başladı. Garantici ve kontrol delisi olduğum için içtiği miktarı bilmek istiyordum, pompa ve biberon bunun için çok yardımcı oldu. Bir aydan sonra çıkan süt azalmaya başladı, yeniden mama takviyesine geçtim. En azından alması gereken ve aldığı miktarı biliyordum ve bir daha tartısı hiç geri kalmadı. Dönemsel olarak süt azaldı ya da arttı, yorgunluk ve uykusuzluk azalmasındaki en önemli etkenler oldu. Bununla orantılı olarak mama aldı. Hala da böyle devam ediyor, sadece anne sütüyle beslenen %3’lük grubun içine giremedik ama alabileceğinin en fazlası anne sütünü almaya devam ediyor. Artık güçlendi, daha iyi emiyor ama yine de kalan için pompa kullanıyorum.

Pompayla süt sağmak emzirmeye göre çok zor bir iş. Saatlerini mutlaka takip etmek gerekiyor. Aletlerin temiz ve steril olması şart, sterilizatör gün içinde çok defa çalışıyor. Uzun sürüyor, gün içinde saatlerimi alıyor ve çok sıkıcı bir işlem. Her defasında ayrı kaba sağıp vereceğim zaman ayrı ayrı ısıtıyorum ki ne kadar süredir beklediğine emin olabileyim. Pompamdan memnunun Philips Avent’in elektrikli modelini kullanıyorum. Manuel pompaya güç yetmez bence zaten. Kullandığım dönemde de bir mağazada diğer markalar sergileniyorken karşılaştırma şansım oldu, küçük oluşu, uzun borularının olmayışı, kullanırken tek parça hali, silikon masaj yastıkları en önemli avantajları. Her ne kadar artık çok sıkılmış olsam da kızımın anne sütü alabilmesi için ona bir süre daha ihtiyacım var.

Anne sütü ve emzirme

Anne sütünün bebek için en sağlıklı besin olduğunu biliyoruz. Günümüzde yeni doğan bebeklerin ilk altı ay boyunca sadece anne sütü ile beslenmesi öneriliyor. Anne sütü ile beslemek sağlıklı ve kolaydır, ısıtma, soğutma, depolama, sterilizasyon işlemlerine, biberon, emzik vb. aracılara ve temiz su kaynağına bağımlı olmadan uygun koşullarda gereksinim duyulduğu anı beklemektedir. Mikrop üremez, bozulmaz, hastalık kaynağı olmaz. Anne sütü özel yapıda, sindirimi kolay ve enfeksiyondan koruyucu nitelikleri zengin bir protein içeriğine sahiptir. Anne sütünde protein ve minerallerin inek sütüne göre daha az olması, sindirim ve böbrekler açısından bebeğin yüklenmesini önler. Anne üstündeki demir, çinko gibi minerallerin emilimi, inek sütüne göre çok daha fazladır, sindirimi kolay doymamış yağ asitlerinin oranı yüksektir. Beyin ve sinir sistemi için şart olan temel ve zorunlu yağ asitleri ise inek sütüne göre çok daha fazla orandadır.

Anne sütü her bebek ve her dönem için özeldir. Prematürelerde ve hayatın ilk günlerinde farklı yapıda bir anne sütü oluşur. İlk bir hafta "kolostrum" adlı süt gelir ve bebeği besleyici ve enfeksiyondan koruyucu özellikleri ön plandadır. İkinci hafta bunu protein içeriği azalırken, laktoz, yağ ve toplam kalori içeriği artan "geçiş sütü" izler. Daha sonraki dönemlerdeki olgun anne sütü de emzirmenin başlangıcında karbonhidrattan, sonunda yağdan zengin olarak gelir.

Anne sütü ile beslenen bebeklerde enfeksiyon hastalıkları daha az görülmekte, beyin gelişimi daha iyi olmakta, allerjik hastalıklar, ishal ve solunum yolu hastalıkları ve hatta ileri yaşlarda ateroskleroz, kanser ve multipl skleroz gibi hastalıklar daha az bildirilmektedir. Emziren annelerde ise meme kanseri, yumurtalık kanseri, osteoporoz ve kansızlık daha az görülmektedir.

İlk saatlerden itibaren bebeğin istekle, uygun koşullarda ve doğru teknikle emzirilmesi anne sütü ile bebeğin beslenebilmesi için en önemli koşuldur. Emzirme sırasında salgılanan oksitosin ve prolaktin hormonları memedeki sütün boşalmasını sağlar ve yeni süt yapımını uyarır.

Başarılı bir emzirme için her şeyden önce doğru pozisyon alma gereklidir. Anne rahat bir koltukta, sırtı dik olarak oturmalıdır. Bebek yüzü ve gövdesi aynı doğrultuda ve anneye dönük, başı gövdeye göre yüksekte olacak şekilde anne tarafından kucaklanmalıdır. Bebeğin başı, annenin emzirilen göğsünün tarafındaki kolu dirsekten bükülerek, dirsek kıvrımının hemen önüne yerleştirilmelidir. Bebeğin başına bastırılmamalıdır. Anne kolunun altı gereğinde bir yastık ile desteklenebilir. Bebek uygun şekilde pozisyon verilerek kucağa alındıktan sonra alt dudağı meme ucunun altına gelecek şekilde memeye yaklaştırılmalı, diğer elin dört parmağı memeyi alttan desteklerken başparmak üstte memeyi yönlendirmelidir. Anne meme ucunu bebeğin dudaklarına değdirerek emme için ağzını açmasını sağlamalı, bebek ağzını genişçe açtığında meme ucu ve çevresindeki kahverengi bölüm (areola) birlikte bebeğin ağzına verilmelidir. Bebeğin çenesi memeye dayanmalı, üstteki başparmak burnun tıkanmasını önlemelidir.

Yeni doğan doğumdan sonra en kısa zamanda memeye verilmeli ve devamında emzirme sıklığı ve süresi bebeğin isteğine göre ayarlanmalıdır. İlk emzirmelerde süt hemen gelmeyebileceğinden, bebeğe başka bir besin vermeden emzirmeye devam edilmelidir. Özellikle ilk ay her istediğinde bebeğe meme verilmelidir. Başlangıçta her emzirmede sırası değiştirilerek her iki göğsün de emzirilmesi sütün artması açısından yararlı olsa da, süt miktarı arttığında her öğünde bir memenin emzirilmesi yeterli olabilmektedir. Her öğünde bebeğin bir memeyi tamamen boşaltması sağlanmalıdır. Bu süre genellikle 10-15 dakika kadardır. İlk dönemden sonra emzirme aralıkları 2-3 saate uzayabilmektedir.

Süt yapımını belirleyen en önemli iki faktör bebeğin sık emmesi ve memelerin boşaltılmasıdır. Yorgunluk ve stres, ruhsal sıkıntılar ve en önemlisi emzirmeye isteksizlik, anne sütü miktarını azaltabilir. Meme büyüklüğü süt yapımında önemli değildir. Yine meme başlarının düz veya içe çökük olması bebek doğru teknikle emzirilirse sorun olmaz. Annenin yeterli sıvı alması ve dengeli beslenmesi yeterlidir. Aşırı kalorili, şekerli yiyecek ve içeceklerin süt yapımına katkısı yoktur. Sebze ve meyveler, yeşil salatalar bolca tüketilmelidir. Anne yeterli süt ve süt ürünleri ile protein ve demir içeren gıdaları dengeli bir şekilde almalıdır.

Bebeğin yeterli beslendiği, günde en az altı kez idrar yaparak bezini ıslatması, en geç 10. günde doğum kilosuna ulaşması ve ayda en az 500 gram alması ile anlaşılır. Bebeklerde ilk günlerde görülen doğal tartı kaybının nedeni vücutta su oranının azalması ve suyun yer değiştirmesidir, anne sütü yetersizliğine bağlanmamalıdır. Dışkılama sayısı, bebeğin huzursuzluğu, uyku düzensizliği veya aşırı ağlaması anne sütü miktarı açısından güvenilir kriterler değildir. Sadece bezin hep kuru bulunması ve sürekli olarak ufak ve sert parçalar halinde az miktarda kaka yapılması açlık bulgusu olabilmektedir. Bunlar dışında en önemli kriter, bebeğin yeterli tartı almamasıdır.

Emzirmeden önce meme başının karbonatlı su, sabunlu su veya çeşitli kremler ile temizlenmesi meme başı çatlağına ve bebeğin memeyi tutmasında çeşitli güçlüklere neden olabilir. En iyi meme bakımı anne sütü ile olur. Ortamda aşırı kalabalık ve gürültü, aile içi gerginlikler, aşırı sıcak, sıkı giysiler ve örtüler bebeğin emmesini olumsuz etkileyebilir. Bebeğin doymadığı kaygısı ile biberon kullanılarak ek besin verilmesi, emziğin şekerli sıvılara ve bala batırılması, bebeğe şekerli bitki çayları verilmesi memeye isteksizlik yaratabilir.

Anne sütünün sağılması ve saklanması

Anne sütü, elle, ya da manuel (elle) veya elektrikle çalışan bir pompa yardımı ile sağılabilir. Bazı durumlarda bu işlem gereklilik haline gelebilir. Memendeki doluluk rahatsız ediyorsa sütü sağmak doluluk hissini azaltıp ve bebeğin memeyi almasını kolaylaştıracaktır. Başka bir kişinin sağılan sütü bebeğe vermesi annenin bir süreliğine bebekten uzaklaşmasını veya işine geri dönmesini sağlar. Bebek erken doğduysa, memeden emebilecek olana kadar (eğer sağlıklı bir bebekse, 32 hafta süresinde) ya da emmeye engel bir hastalığı varsa (yarık damak, dudak vs.) sütün kesilmemesi için sağmak gerekir. Bazı anneler, hamilelik dönemlerinin son dönemlerinde ‘kolostrum’ (karbonhidrat, protein ve antikor açısından zengin ilk süt) çeker ve bunu kaplara doldurarak dondururlar. Bunu amacı, kendilerinin veya bebeklerinin doğum sonrası dönemde yaşama olasılıkları olan emzirme zorluklarına karşı bir tedbir almaktır.

Emzirme süresince, memeden elle süt sağmak bazı zamanlar için rahat ve kolaysa da, pompa yöntemi genellikle daha hızlıdır. Pompalar, meme ucunu emerek ve serbest bırakarak çalışır ve böylece memeden süt çekerler. Elektrikle çalışan bazı pompalar, annenin rahatınıza uygun olarak, emme seviyesini ayarlarlar.

Buzdolabına konulmuş veya dondurulmuş anne sütü, sert kenarlı plastik kaplarda, ağzı kapalı cam kaplarda veya özellikle anne sütü için üretilmiş, anne sütü saklama torbalarında saklanabilir. Saklama süresi oda ısısında (19-26ºC) 6 saat, buzdolabında (<4ºC) 72 saat, buzluklu ve tek kapılı buzdolabının buzluk bölmesinde 2 hafta, iki kapılı buzdolabı / buzluk buzluk bölmesinde 3-4 kadar ay, derin dondurucuda (-18ºC) 6 ay kadardır.

İdeal olan, donmuş sütün buzdolabında çözülmesini beklemektir. Eğer süt buzdolabında erimişse, 24 saat süresince tutulmak üzere ve kabın ağzı açılmadan tekrar buzdolabına konulabilir. Eğer ısıtma gerekiyorsa, kap veya torba, ya sıcak su dolu bir kaba daldırılır veya sıcak akan çeşme suyu altına tutarak ılıtılabilir. Eritilen anne sütü tekrar dondurulamaz.
 

11 Mart 2013 Pazartesi

Uyku mu?

Aslında benim kızımın canı gezmek istiyormuş.  Annemin sık sık tekrarladığı “kırk uçurmak” deyimi gerçekmiş. Şu bebek kırk günlük olunca dışarı çıkarmak ve sonra huyunun değişmesiyle ilgili olan. Biz dedemin vefatı, havanın çok soğuk olması ve Dora’nın gece uyumaması yüzünden “kırkımızı” evde geçirdik. On gün kadar sonra şartlar düzelince Dora’yı büyük babaanneyle tanıştırmaya götürdük. Annemler, parklar, alışveriş merkezleri derken kızım gezmeye alıştı. Baktık gündüz dışarda aktif olduğu günler gece uyumaya başladı biz de daha çok gezdik.

İki hafta kadar oldu ilk çıkışımızdan sonra, artık az da olsa gece uykusu uyuyabiliyorum. Meğer ne kıymetliymiş. Kendime geldim, psikolojim bile düzeldi.  Gündüz bulduğum her fırsatta uyumaya çalışıyordum, artık Dora’yla ilgilenebiliyorum, oyun oynayabiliyorum, bakımını yapabiliyorum.  Gece uyuduğu için onun da gündüz uyanık kalma süreleri uzadı, birbirimizden keyif almaya başladık.

Dora’yı uyutmak, eğer uyumak istiyorsa, hiçbir zaman zor olmadı. Artık gecenin son beslenmesi ve alt değişiminden sonra yatağına koyuyoruz, biraz agular yapıp uyuyor. Yeniden bizim odamıza da döndü, bize yakınken daha huzurlu oluyorum, aslında odasına geçmesi iyiydi ama biraz daha yanımızda kalsın istedim, beşiğe çok da uzun süre yatamayacak zaten. İyiyim, mutluyum, aktifim, herkese “maşallah”lar eşliğinde anlatıyorum. Demek ki gezmek iyiymiş, söyleyenler doğru söylemiş.

7 Mart 2013 Perşembe

Rotavirus

Artık aşıların birçoğu sağlık bakanlığı tarafından ücretsiz olarak yapılıyor. Bunun için eski “sağlık ocakları” yeni “aile sağlığı merkezleri” görevlendirilmiş durumda ancak şimdi özel hastaneler de sağlık bakanlığının karşıladığı aşıları ücretsiz olarak yapıyor. Belki ticari bir politika ama bence oldukça iyi bir uygulama. Dora’nın aşılarını da iki aydır bizzat Hayri bey kendi yapıyor, çalışmaya başlayana kadar böyle devam etmesini planlıyorum.

Bakanlığın henüz aşı takvimine koymadığı iki aşıdan biri Rotavirus. Çocuklarda şiddetli ishale neden olan bu virüs, su kaybına, beslenme bozukluğuna ve hastanede yatışa neden olabilen bir enfeksiyona yol açıyor. Aşı yapıldığında enfeksiyon çok daha hafif geçiriliyor. Ben hastalarıma da öneriyorum, Dora’nınkini de yaptırdım. Ağızdan verildiğinden uygulaması kolay ama tabi sağlık personelinin yapması gerekiyor. İki marka var; Rotarix ve Rotateq. Rotarix iki doz, Rotateq 3 doz yapılıyor, altıncı haftadan önce başlanamıyor, Rotarix’in 12. haftada, Rotateq’in 16. haftada bitirilmesi gerekiyor. Rotarix ile ilgili sevimsiz haberler çıktı ama genelde o tercih ediliyor, ben de Arda’ya da Dora’ya da onu yaptırdım. Arda hiç Rota ishali olmadı, üç yaşını bitirdi, umarım Dora’yı da aynı şekilde korur.

 Takvimde olmayan bir diğer aşı HPV. Kadınlarda rahim ağzı (serviks) kanserine, erkeklerde de penis kanserine, anüs (makat) kanserine, yenidoğan bebeklerde ise üst solunum yolları kanserine de neden olabilen bir virüs. Adölesan dönemde uygulanması öneriliyor, 9-12 yaşta kız çocuklarına yapılması planlanıyor. Henüz yaygın kullanıma geçilmedi. O dönemdeki duruma göre karar vermeyi planlıyorum Dora için.

Bakanlık çok sıkı denetliyor aşı uygulamalarını, genelde iyi şekilde yapılıyor. Şu sıralar aşıya ulaşamamaktan çok “doğal yaşam” takıntısını abartıp aşıya ve ilaca karşı olan aileler nedeniyle aşılarda aksamalar olabiliyor. Herkes istediğine inanabilir ama bence aşıdan mahrum bırakmak insanın çocuğuna yapabileceği en büyük kötülüklerden biri, bir çocuğun sağlıklı büyüme hakkını elinden almak bana korkunç geliyor.

Kalbi delik(miş)

Eski yerli filmlerde ve üçüncü sayfa haberlerinde üzüntü yaratacak bir durum, “kalbinde delik varmış” denmesi… Evet, şimdi ne olduğunu ve yakında kendiliğinde kapanacağını bilsek de Dora’nın kalbinde minik bir delik olduğunu öğrendik ve üzüldük.

Amacımız fetal ekoda belirlenen o odağın devam edip etmediğini öğrenmekti, Figen hoca da zaten kontrol önermişti. Belki rahatladığımdan, belki Dora iyi olduğundan, belki de daha fazla sorun istemediğimden biraz geciktirdik eko kontrolünü. Geçen hafta Ayhan’ın çalıştığı merkezin pediatrik kardiyoloğu Gülden Kafalı Dora’nın ekosunu yaptı ve minik bir delikle akciğerlere giden damarlarda darlık saptadı. Çöktüm yine, çok ciddi olmadığını ve zamanla düzeleceğini bilmeme ve hocanın tekrar tekrar söylemesine rağmen, artık Dora’nın sağlığı ile ilgili basit bir sorun bile zor geliyor, onu beklerken yeterince endişelendik biz. Ayhan da beni çok rahatlatmadı, söz konusu Dora olunca onun o pozitif halinden eser bile kalmadı. Hemen araştırdı, bir hoca daha Osman Küçükosmanoğlu’nu, bulup randevu ayarladı, bir de o yaptı ekoyu. Gülden hocadan bile daha olumluydu, deliğin kapanacağını, darlığa patolojik bile diyemeyeceğini, fizyolojik olduğunu, eğer daha fazla ağlatsak şimdiye kadar açılacağını ama kısa sürede açılacağını, 6 ay sonra kontrol edeceğini söyledi.

Delik ASD, darlık periferik pulmoner stenoz… PPS, bazı sendromlarla birlikte oluyor, eve gelince tabi ki tekrar kontrol ettim. Williams için Ayhan’ın arkadaşı uyardı ama kızımın zaten daha doğmadan kromozomları incelendi, genetik olarak bir sendrom taşıyıcılığı olmadığını biliyoruz. Bir de PPS idyopatik hiperkalsemilerde olabiliyor, bu gün ikinci ay aşıları vardı, destekçimiz Hayri bey kalsiyum değerine de baktırdı, bir sorun yok, içim rahatladı.

Obsesif bir anne olduğum çok açık ama durup dururken bir şey aramıyorum, sadece bir şey bulunca onunla ilgili olabilecek şeyleri bildiğim için ekarte etmeden içim rahat etmiyor. Osman hocanın da söylediği gibi birçok sorun arandığı için bulunuyor, doğum doktorum Süphan beyin söylediği gibi böyle küçük sorunlar hep sağlıkçılarda olmuyor bence, sadece daha çok kurcalıyoruz, ve hep söylediğim gibi ben Dora’yla birlikte bilmenin ne kadar zor olduğunu bir çok kez daha gördüm. Bu kardiyak durumlar da hayatımızı etkilemeyecek, sadece en az bir eko kontrolümüz daha olacak. Şimdilik bundan sonra her şey daha iyi olacağını umarak ve daha fazla kurcalamadan yolumuza devam ediyoruz.
 
 

6 Mart 2013 Çarşamba

Boşver-me

Hayatta belli şeyler yaşamış, belli bir yere gelmiş insanlar olsak da hepimizin “boş verdiği” şeyler mutlaka oluyor. Birçok konuda sorumluluk sahibiyiz, elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyoruz ama arada “boş ver” deme lüksünü de yaşıyoruz. Yediğimize dikkat etmediğimiz, bir kadeh fazla içtiğimiz, spora gitmediğimiz, yapmamız gereken bir telefon görüşmesini ertelediğimiz, faturayı ödemeyi geciktirdiğimiz, rutin sağlık kontrollerini aksattığımız ve “boş ver” dediğimiz günlük hayattan durumların sanırım tek istisnası “bebek sahibi olmak”…

İki aydır en seyrek kullandığım kelimelerden biri “boş ver”… Konu Dora olunca, o minik canlının oldukça basit günlük yaşamındaki en ufak bir ayrıntının aksaması bile beni huzursuz ediyor. Beslenmesinin gecikmesine zaten o izin vermiyor ama gece saatinde uyanmazsa ben uyandırıp besliyorum hala. O gün ortalama aldığı anne sütünden az aldıysa, daha fazla mama yediyse canım sıkılıyor. Zaten her mama hazırladığımda mutsuz oluyorum. Banyosunun gecikmesi, vitaminlerinin verilmemesi, gece üstünü açması, biberonunun kirlenmesi, gün içinde onunla yeterince ilgilenememem, terlemesi, üşümesi, altını kirli kalması, bişey bişey bişey… Hiç birini boş veremiyorum.

Arda hastalandığı için annem gelemediğinde banyosu gecikip gözüme kirli ve zavallı göründü diye dakikalarca ağlamıştım, geçen hafta uyumadığı bir gece, üç saatte az az tam dört defa altını kirletti, her seferinde “bu defa uyuyakalır da altı pişerse” diye üşenmedim altını değiştirdim ama o sabah altıya kadar uyumadı. O gece geldi aklıma konu Dora olunca hiçbir şeyi boş veremediğim. Onunla yeterince ilgilenmediğimi düşündüğüm günler huzursuz yatıyorum, mutlaka biri ilgilenmiş olsa bile. zaten aksi mümkün mü?

Tüm anne babalar gibi onun için en iyisini istiyorum, hep mutlu olsun, canı hiç acımasın, hiç üzülmesin... Sorumsuz davrandığım için olumsuz bir şeyler yaşama ihtimalinden çok korktuğum için, her şeyin en kötü ihtimalini düşünüp ona göre davranıyorum, bana muhtaç olduğunu bilmek daha fazla “sorumlu” hissetmeme neden oluyor. Karmaşık, zor bir durum anne olmak, sanırım daha fazla sorumluluk sahibi yaparak insanı büyütüyor, psikolojisini de alt üst ediyor, hele ki bir de obsesif bir yeni anneysen...