23 Mart 2013 Cumartesi

Baby blues

Yazabilmek için geçmesini beklemek daha mantıklı geldi. Türkçesi “lohusalık hüznü”… Aslında çok sık rastlanıyor, %70 gibi bir oranı var doğum yapmış kadınlar arasında. Özellikle ülkemizde annelik gibi kutsal bir kavramın yanına mutsuzluk yakıştırılamadığı için çok sözü edilmiyor. Aslında tam bir mutsuzluk değil, bir bocalama hali. Özellikle eğitimli, çalışan kadınlarda daha sık rastlanıyor.

Tüm hazırlıklar yapılmış, dokuz ay beklenmiş, bebek doğmuş, her şey yolunda… En mutlu olması gereken zamanda annenin hüzünlü hali, ağlama krizleri kendini bile şaşırtıyor elbette. Bir de daha önce kimseden böyle bir şey duymamış olmak insana kötü anne olduğunu bile düşündürebiliyor. Ben bu konuda şanslıydım tabi, hem bu durumu biliyorum hem de yaşadığını çekinmeden anlatan arkadaşlarım var. Az çok kendimi bildiğim için doğum sonrası sıkıntı yaşayacağımı tahmin ediyordum. Yine de içinde bulunmak zor ve sıkıntılı. Söylenen her şeye alınmak, olur olmadık yerde ağlamak, hayatımdaki değişiklere alışamamak, uykusuzluk, yorgunluk, bir de etrafımdakilerin sanki her şey çok kolaymış da bir ben beceremiyormuşum gibi davranması… Annemin “biz de böyle büyüttük, Ece’de/Arda’da şöyle yaptık” demesi bile beni çok zorluyor, herkesin kolayca yaptığını yapamadığım hissine kapılmama sebep oluyordu. Sürekli Ayhan’a sarıyordum, o da küçük çaplı bir depresyon yaşadığından benden geri kalmıyordu. Zor günlerdi zor…

Uzun süredir devam ettirdiğim bir düzenim olması, işim, arkadaşlarım, tatillerim, seyahatlerim… Sanki keyif aldığım her şeyin sonu gelmiş gibiydi. Üstüne Dora’nın emme sorunları, uyumaması, çocuk doktoru olduğum için herkesin benden beklentilerinin fazla olması… Kolay olmadı düzene sokmak. Sadece ben Dora’ya karşı kötü şeyler hissetmedim. Bebeği reddetmek ya da tüm sıkıntıların sorumlusu olarak onu görmek de bu dönemde sık olan davranışlar. Ben ilk dakikalarda yabancılık hissetsem de hemen sonra Dora her şeyin merkezine yerleşti, hatta bu dönemi en zorlaştıran şeylerden biri de onun için aşırı endişelerim oldu. Kabullenememek gibi bir duygu yaşamadım. Bir süre sonra geçti, sıkıntılarım, endişelerim azaldı, Dora’yla dışarı çıkmaya başladık, iletişimimiz arttı, gülmeleri, agucukları başladı. Şimdi her şey daha keyifli, yazması da daha kolay.

Baby blues ya da lohusalık hüznü, doğumdan sonraki birkaç günde başlıyor, ilk haftalarda zirveye ulaşıyor. Duygusal dalgalanmalar, endişeler ve ağlama krizleri ile devam ediyor. Sebepleri arasında hormonal değişiklikler, bebek sahibi olmanın getirdiği psikolojik baskılar, uykusuzluk ve yorgunluk yer alıyor. Normal bir durum olarak kabul edilmesi gerekiyor. Kendi kendine düzeliyor ama kolaylaştırmak için her fırsatta dinlenmek gerekiyor. Gün içinde kısa da olsa kendine zaman ayırmak önemli. Tabi bunlar için yardım birilerinin olması şart. Bir anda bebeğe alışmak, doğum travmasından sonra tüm bakımını karşılamak oldukça zor, alışmak için zaman şart. Bir süre sonra kendiliğinden düzelmez ya da ilerlerse lohusa depresyonu ortaya çıkabilir ki bu durumda psikiyatrik destek gerekiyor.

Bu durumun normal olduğunu kabul etmek için sanırım paylaşmak önemli, herkes az ya da çok yaşıyor. Bizim gibi planlı ve kontrollü yaşayan, her şeyi bir anda ve mükemmel yapmak isteyen annelerin hayatlarındaki bu büyük değişimle bocalamamaları mümkün görünmüyor.  Neyse ki bir süre sonra geçiyor ve yeni bir düzen kuruluyor...

5 yorum:

  1. düşündükçe yoruluyorum hala,5 ay bitmesine rağmen,hala düşündükçe üzülüyorum,kırgınlıklarım bitmemiş onu da anlıyorum,şimdi olsa daha iyi atlatacağımı düşünüyorum,yaşayıp herşey düzene oturduktan sonra belki de çözüm bulması kolaylaşıyor...tek başıma,yardım almadan,yardım kabul etmeden,hüznümü de mutluluğumu da ağlamalarımı da kendi başıma yaşadım,yalnızdım çok...minnacık kızımla...2.gün başladı ağlama krizleri,bir bebek,minnacık bir bebek 1 saat aralıksız uyumaz mıydı,uyumadı,ben de uyumadım,emzirmekten helak oldum,vücudum yorgundu,dinlenmem lazımdı elbette 9 ayın sonunda ama olmadı,1 ayın sonunda zirve yaptı kızımın ağlamaları,sab simplexle azaldı ya da gerçekten büyüklerin dediği gibi 40'ı çıkınca...bilemiyorum...benden bir ben gitti,ama hiç ben de kızımı garipsemedim,belki anlam veremedim olanlara ama canımdı,kanımdı işte her annenin hissettiği gibi...o günü şöyle özetliyorum ben...''evet herkes doğuruyor ama sanki dünyada bir tek ben doğurmuşum gibi hissediyorum,tekim'' zordu ama atlattık,kızım ve ben...şimdi oynaşıyoruz artık :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok güzel anlatmışsınız ama en güzeli sonunda bitiyor olması değil mi?

      Sil
  2. Gerçekten zordu ve çok güzel özetlemişsiniz. Bundan 2.5 ay once oğlum doğduğunda ilk iki gün ağrılara sancılara rağmen hastanedeyken herşey çok güzeldi çok özeldim kendimce. Ama eve çıktıktan sonra başlayan ağlama krizleri, yetersizlik hissi, bebeğe gerektiği gibi bakamama korkusu, eşlerinde geçirdikleri depresyon sonucu yeteri kadar manevi destek sağlayamayışları, evin kalabalığı, aç bu çocuk dırdırları... Daha neler neler 40 gün hergün ağladım, en büyük yardımı sadece annemden alabildim, 33 yaşında olsamda hala onun minik kızıydım...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Annelerimizin varlığına ne kadar şükretsek az, ben de en büyük desteği annemden görmüştüm, hala da öyle...

      Sil
  3. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil